ÇorluYoğun göç nedeniyle ilçede inşaat sektörü de canlı durumdadır. Eski tek katlı binalar kat karşılığı müteahhide verilerek çok katlı bina haline dönüştürülmektedir. Ancak 17 Ağustos 1999 tarihinde Marmara Bölgesinde vuku bulan deprem felaketinin yarattığı tedirginlik bazı vatandaşları az katlı veya depreme dayanıklı binalar yapmaya yönlendirmiştir.

İlçe sosyal ve kültürel bakımdan ise gelişmiş durumdadır. Halkı gezmeyi, eğlenmeyi ve sporu seven bir toplumdur. İlçede BEFAD Birleşik Etkinlikler Folklar Araştırma Derneğinin Folklor ekipleri kültür yaşamının en zengin kısmıdır. Halk Müziği Trakya yöresinin karakteristik özelliklerini taşır. Karşılama, Gelin alma, Kına havaları, Ağıtlar, Maniler, Harman ve Hasat Havaları, Halay, Gelin Çıkarma havaları başlıcalarıdır.

ÇorluGeleneksel halk oyunları genelde Karşılama türündendir. Karşılama türünün dışında Pomak, Muhacir, Patiryot, Arnavut ve Yörüklerin bulunması nedeniyle Halay oyunları çeşitli özellikler gösterir. Temel figür aynı olmakla birlikte her gurubun oynadığı halay estetik ve tavır açısından farklılıklar gösterir. 1958 yılından bu yana ilçeye göçle gelen Balkan Türklerinin oynayıp yaygınlaştırdığı Şalala isimli oyun Karşılama türünü andırmakla birlikte Kırklareli’nde oynanan Mendil oyunlarını da anımsatmaktadır.

Ayrıca Yarım hava, Pomak Gaydası, Karabakır, Sirto, Romen, Karaçalı, Dönme Oyun havası, Keklik, İspanyol, Yeşilim, Kampana, Tekirdağ Karşılaması gibi oyunlarda çift davul zurna, klarnet, keman, def, darbuka, kanun, cümbüş, akordeon eşliğinde düğünlerde sıkça oynanmaktadır.

Şehitlik1912-1913 Balkan savaşlarının i. devresinde Osmanlı Doğu Ordusu Komutanlığı Karargahı Çorlu'da idi. II. Balkan savaşında Bulgarların Edirne'yi ele geçirip .Babaeski ve Lüleburgaz'a doğru ilerledikleri haberi Çorlu'da duyulunca halk paniğe kapılmıştı. Bulgarların zulmünden kurtulmak için Edirne vilayetinin halkı evlerini barklarını bırakarak İstanbul'a kaçmaya çalışıyorlardı. Karayolundan İstanbul'a kaçan halk Çorlu' da kafileler halinde geçiyor, Çorlu halkını da korkutuyor ve yakın zamanda aynı akıbete uğrayacaklarından eşyalarını toplamaya başlamışlardı.

Bulgar işgalindeki ÇorluBulgar ordusunun Çorlu yakınlarındaki Marmaracık köyü yakınlarına geldiği haberi duyulunca Çorlu'daki Türk ahalisinin hepsi bir günde evlerini terk ederek arabası olan arabasıyla, olmayan yaya olarak yola düşmüşler. Silivri'ye kadar giden Çorlulular oradan vapurlara binerek Üsküdar'a varmışlardır. Dokuz ay vatan hasreti çeken Trakyalılar Edirne vilayetinin Meriç nehrine kadar olan kısmının II. Balkan muharebesi sırasında geri alınmasından sonra tekrar vatanlarına döndüler. Ne yazık ki evlerinin yerlerinde kırık kiremit parçalarından başka bir şey bulamadılar.

Çorlu'da Türk mahalleleri tamamen yıkılmış, bir harabeye dönmüştü. Bu evleri yağma eden ve sonra da yakıp yıkan yerli Ermeni ve Rumlardı. Bulgarlar çekilince onlar gene Çorlu'da kalmışlar. Sanki hiç bir şey olmamış gibi rahat rahat yaşıyorlardı. Şehirlerine dönen Çorlulular hiçbir şey demeden yine onlarla el ele vermişler Çorlu'yu eski haline getirmeye çalışmışlardır.

ŞehitlikBalkan savaşlarının etkisi daha geçmeden I. Dünya Savaşı çıktı. Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle eli silah tutanlar cepheye koşmuş uzun harp 4 yıl sürmüştür. Sonunda müttefiklerimiz ile birlikte mağlup olduk.

Mondros Ateşkes Antlaşması 30 Ekim 1918' de imzalandı. Düşmanlar yurdumuzu işgal etmeye başlamışlardı. Paris Konferansında İngiltere'nin desteği ile Batı Anadolu'ya ve Trakya'yı ele geçirme hakkını elde etti.

İstanbul'un müttefikler tarafından işgalinden sonra Trakya'nın da Yunanlılar tarafından işgal edileceği söylentileri dolaşmaya başladı. Ege bölgesinde olduğu gibi Yunanlıların Trakya'yı da işgale kalkışacakları anlaşılıyordu. Bu durum karşısında Trakya halkının Türk ahalisi büyük bir heyecan içindeydi. Kasabalarda toplantılar yapılıyor, teşkilatlar kuruluyordu. Trakya teşkilatının başında Cafer Tayyar Paşa vardı.

ŞehitlikGenel harbin sonunda askerlerimiz terhis edildiğinden pek az asker vardı. Bunların büyük bir kısmı Meriç boyunda Yunan hududuna sevk edilmişti.

20 Temmuz 1920 Salı sabahı Yunanlılar Marmara Denizi sahilinde Ereğli'den karaya çıkarak Trakya'yı işgale başlamışlardı. Aynı zamanda Tekirdağ'dan da karaya çıkmışlar iki koldan Trakya'yı işgale başlamışlardı. Bu haber Çorlu'da bomba tesiri yapmış Çorlu halkı ne yapacağını şaşırmış esnafın bir kısmı dükkanlarını açmış sonucu bekliyorlardı. Aynı gün Yunan Generali Zımbrakis komutasındaki Yunan askerleri şehre girerek belediye önüne geldiler. Papazın başkanlığında kalabalık bir Rum topluluğu belediye binasını teslim aldı. İndirilen Türk Bayrağı'nın yerine Yunan bayrağı çekildi.

Şehitlik21 Temmuz sabahı Çorlu'da bulunan Yunan kuvvetleri Karıştıran istikametinde yürüyüşüne devam etti. Yunan işgalinden önceki günlerde Trakya'da (Trakya Paşeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti) kurulmuş ve teşkilat çalışmaya başlamıştı. Kısmi seferberlik ilan edilmiş ve bu teşkilatın başına Birinci kolordu komutanı Albay Cafer TAYYAR Bey geçmişti.

Çorlu'nun işgalinden 20 gün sonra 30 Ağustos 1920 tarihinde Türkler için ölüm fermanı anlamına gelen Sevr Antlaşması yapılmış, antlaşmanın imzalanmasından sonra Yunanlılar Çorlu' da askeri idareyi sivil idareye teslim etmişlerdi. Çorlu'nun 15 Ağustos 1920 günü sivil idareye devredilmesi Muhiddin Tuna'nın "Geçmişten Bugün" adlı, eserinde bir hatıra olarak şöyle bahsedilmektedir:

Sabahın erken saatlerinde Çorlu'da hummalı bir faaliyet başlamıştı. Saat dokuz sıralarında Rum kilisesi (Gazi okulu yerinde idi) önünden hükümet konağına (Şimdiki belediye iş merkezinin olduğu yer) kadar olan caddeye birbirine yirmişer metre mesafe ile karşılıklı silahlarına süngü takılmış asker dizilmişti. Saat onda kilisede bir merasim yapıldı. Bu merasime başta papazlar olmak üzere yerli Rumlar, Ermenilerin ileri gelenleri ile pek az Türk katılmıştı. Türkler de zorla götürülmüştü. Bunların içinde Çorlu Müftüsü de vardı. Merasimden sonra kiliseden çıkıldı. Arkalarına yerli Rumlar ve Ermeniler de katılarak kalabalık kafile halinde askerler arasından geçerek Hükümet Konağı'na gelindi.

26 Temmuz 1920 Çorlu'da YunanlarBugün Çorlu'ya yeni bir kaymakam tayin edilecekti. Bu kaymakam aslen Çorlulu Trosolos'un damadı Avukat Ispiridis idi. Bu genç bir avukattı. O günkü merasime hazırlıklı olmak ve bayrak çekmek için senelerce Türk bayrağı çekilmiş olan bayrak direği hazırlanmıştı. Gölcük meydanı Rum, Ermeni ve diğer azınlıklarla dolmuştu. Herkes merasimin başlamasını bekliyordu. Nihayet saat on iki sıralarında merasim başladı.

Avukat Ispiridis Rumca kısa bir nutuk söyledi. Buna müteakip Hükümet Konağı'na bayrak çekme merasimi başladı. Despot dua ediyor, bayrakta ağır ağır direğe çekiliyordu. Henüz direğin sonuna gelmeden direk sallandı. Kökünden kırıldı ve devrildi. Yunan Bayrağı yere düştü. Bunu uğursuzluk sayanlar da vardı. Direk uzun seneler Çorlu'ya hükümet binalığı yapmış olan bu binada Türk Bayrağı'nı taşımış, bugün Yunan Bayrağı'nı taşımak istememişti. Derhal yerden birkaç kişi Yunan Bayrağını aldı. Bu defa bir direk gelmesi beklendi. Alelacele bir marangoza yaptırılan direk geldi. Bu suretle bayrağın çekilmesi 1 saat gecikmiş oldu. Direğin kırılışı maneviyatları bozduğundan, merasimde heyecan kalmamıştı. Saat on üç sıralarında merasim nihayet buldu. Herkes dağıldı, idare artık sivillere terk edilmişti.

AtatürkAvukat Ispurudus kaymakam, Karapapaida belediye reisi olmuştu. O güne kadar Çorlu'ya İstanbul gazeteleri geliyordu. Onları okuyorduk. O günden sonra Çorlu'ya İstanbul gazeteleri sokulmadı.

Ağustos 1921'de Sakarya Meydan muharebesinin kazanılması Yunanlılarda endişeye sebep oldu. Çorlu'da bulunan askerlik çağına gelmiş Rum gençleri askere alındı. 26 Ağustos 1922 sabahı B. Taarruzun başlaması, dört gün zarfında Yunan Ordusu'nun yenilgiye uğraması üzerine Türk süvarileri 9 Eylül'de İzmir'e girdiler. Öte yandan kuzeye Eskişehir-Bursa yönüne ilerleyen Türk birlikleri sayesinde Hıristiyan halkı, gemilerle kayıklarla Ereğli ve Tekirdağ'a çıkmışlardı.

İsmet PaşaEreğli'ye çıkanlar Çorlu'ya gelmişlerdi. Çorlu üzerinden Yunanistan'a kaçıyorlardı. Bu kaçış sırasında şehir yağmalanmıştı. Diğer taraftan kasabanın ileri gelenleri birer birer toplanarak jandarma karakoluna götürülüyor, bu toplanan insanlar trenle Dedeağaç'a oradan Trakya'nın diğer yerlerinde toplananlarla birlikte Milos adasına sevk edildiler. Vatandaşlarımızın Milos adasına götürülmesinden 1 hafta sonra 3 Ekim 1922 günü Mudanya'da ateşkes görüşmeleri başladı. 11 Ekim 1922'de Ateşkes Antlaşması imzalandı. Ateşkese göre 14-15 Ekim gecesinden başlayarak silahlı çatışmalar duracaktı.Yunanlılar, Doğu Trakya'yı hemen boşaltacaklar ve T.B.M.M. hükümetinin yönetimine teslim edeceklerdi. Trakya'yı Yunanlılardan müttefik kıtaları teslim alacaklar Türk Ordusu ile Yunanlılar arasında tampon görevi yapacaklardı.

Trakya'yı Yunanlılardan teslim almaya İtalyanlar, Silivri, Vize, Saray, Çorlu, Fransızlar, Edirne, Lüleburgaz, Kırklareli, İngilizler; Uzunköprü, Tekirdağ, Keşan bölgelerinde hareket edecekti. 15 Ekim 1922' de Çorlu'ya gelen İtalyan kıtaları şehre geldiklerinde yakılıp yıkılmış harabe bir manzarayla karşılaştılar. Bir gün sonra, Çorlu'da idare Yunanlılardan alınarak Türk Hükümeti muvakkaten kuruldu. Abidin Efendi kaymakam tayin edilerek Mudanya Ateşkes Antlaşması gereğince İtalyanlar 1 Kasım 1922 tarihine kadar Çorlu'da kaldılar. 1 Kasım 1922'de İstanbul istikametinden trenle gelen Türk heyeti ve askerleri şehri teslim almışlardı.

Çorlu halen II. Dünya savaşından beri savunma bakımından önemli bir garnizon olma özelliğini devam ettirmektedir.

Kaynakça:
Osmanlı Tarihi Ansiklopedileri
T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük - Prof. Dr. A. Mumcu
Geçmişten Bugüne Çorlu - Muhiddin Tuna

Çorlu Trakya'nın merkezi kesiminde bulunur. Dolayısıyla Trak göçleriyle birlikte yerleşmeye açıldığı şüphesizdir.

Çorlu'da bulunan başlıca tarihi eserler:

Çorlu Kalesi:

Çorlu KalesiOrta çağdan kalma bir kaledir. Bizanslılar döneminde yapılmıştır. İstanbul'a giden yol üzerinde en büyük engeli teşkil ettiğinden sık sık kuşatmalara maruz kalmıştır. l. Murat zamanında Osmanlı topraklarına katılan kale yıktırıldığından askeri önemi kalmamıştır. Çorlu'nun kuzeyinde yer alan bu kaleden bazı sur kalıntıları ayaktadır.

Süleymaniye Camii:

Süleymaniye CamiiÇorlu'da en önemli tarihi eser Süleymaniye Camii'dir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1521'de yaptırılmıştır. Caminin mimarı Acem İsa'dır. Ana mekan tek kubbeli, cemaat mahfeli ise üç küçük kubbe ile örtülüdür. İlk yapıldığında 22 odalı medresesi de bulunan bu camii, Camii Kebir adıyla da anılmaktadır.
Süleymaniye CamiiSüleymaniye Camii Süleymaniye CamiiSüleymaniye CamiiSüleymaniye CamiiSüleymaniye Camii Süleymaniye CamiiSüleymaniye Camii

Fatih Camii:

Fatih CamiiFatih devri mimarı eseri olduğu bilinmesine karşılık, yapılış tarihine ait kesin bilgiler yoktur. Caminin hemen yanında Fatih Çeşmesi diye adlandırılan ve Fatih devrinin mimari özelliklerini taşıyan bir çeşme vardır.

Fatih Camii Fatih Camii Fatih Camii Fatih Camii Fatih Camii Fatih Camii

1929 yılında Cumhuriyet MeydanıÇorlu, Osmanlılar döneminde Anadolu'dan Rumeli sınır boylarına uzanan anayol üzerinde konaklama yeri olmasından dolayı önemli tarihi olaylara sahne olmuştur.

Çorlu 1357 tarihinde 1. Murat tarafından fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Süleyman Paşa ve Orhan Gazinin ölümleri üzenine tekrar Bizans egemenliğine geçen Çorlu, 1361 tarihinde kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir. 1. Murat'ın emriyle Trakya'daki öteki Bizans şehirlerine ibret olması maksadıyla burayı savunan Bizanslılar ağır şekilde cezalandırılarak kale duvarları yıkılmıştır. Böylece Tzirallum'un askeri önemi de ortadan kaldırılmıştır. Bu sert davranış hemen etkisini göstermiş ve Trakya'nın fethi kolayca tamamlanmıştır.

Trabzon'da vali bulunan oğlu Yavuz Trabzon'dan alınarak Rumeli'de bir sancak merkezine gönderilmesi için babasına başvurmuş, fakat cevabı beklemeden Rumeli'ye geçmek üzere Kefe'ye hareket etmişti. Babasının padişahlıktan çekilip yerine küçük oğlunu padişah bırakacağı haberi Yavuz'a geldiği zaman Kırım'da 10 bin kişilik ordu toplayarak İstanbul'a doğru yürümeye başladı. II. Bayezid hazırladığı bir ordu ile oğluna karşı hareket etti. İki ordu Çorlu'nun çok yakınlarında Ulaş köyü ile Karıştıran arasında karşılaştı. (13 Ağustos 1511) Yavuz babasının ordusuna yenilerek Filibe taraflarına çekildi. Fakat ordu İstanbul'a dönünce isyan çıkardı. Yavuz'u başlarında padişah olarak görmek istediklerini söyledi. Bunun üzerine Bayezid oğlunu İstanbul'a çağırarak padişahlığı teslim etti. Başarılı olması için hayır dua ederek ömrünün son günlerini Dimetoka'da geçirmek üzere yola çıktı. Oğluyla savaştığı Ulaş'ta konakladıkları gece 26 Mayıs 1512 tarihinde öldü.

Ne garip bir tesadüftür ki Yavuz Sultan Selim' de İstanbul' dan Edirne'ye giderken babasıyla savaştığı yerde Ulaş yakınlarında 1521 yılında yakalandığı şirpençe hastalığından ölmüştür.

Eylül 1676'da ise Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Çorlu ile Karıştıran arasındaki Karabiber çiftliğinde vefat etmiştir.

Çorlu 18. yüzyılda Kırım'dan uzaklaştırılan Hanzadelerin ve Girayların sürgün yeri olmuştur. 1830 yılında Rumeli Beylerbeyliği kaldırılıp Edirne vilayeti kurulunca Çorlu bu vilayetin Tekirdağ sancağına bağlı bir kazası haline getirildi. 1870 de vilayetler örgütünün ıslahı sırasında durumunu olduğu gibi korudu 93 harbinde geçici olarak Rusların eline düştü.

Osmanlı Padişahları ve Çorlu

Cumhuriyet MeydanıFatih Sultan Mehmed Osmanlı Devleti’nin 7. padişahı olarak 1451 yılında tahta geçti ve 30 yıllık bir hükümdarlık süresinden sonra 1481 yılında hayatını kaybetti.

Fatih Sultan Mehmed’in hiç şüphesiz en önemli faaliyeti İstanbul’un fethi olmuştur. 1453 yılında İstanbul’un fethedilmesinden sonra adına cami ve külliye yaptırmıştır. 1470 yılında tamamlanan Fatih Cami ve Külliyesi Vakfının giderlerini karşılamak üzere Çorlu gibi birçok yerde vakıf arazileri bulunmaktaydı. Ayrıca Fatih Sultan Mehmed zamanında yapılan Çorlu’nun ilk camisi olma özelliğine de taşıyan Fatih Cami (Ebulfeth Sultan Mehmed Han Camii) ile ilgili olarak Osmanlı Arşiv belgelerine şunlar yansımıştır:

İstanbul’daki Ebulfeth Sultan Mehmed Han Camii, Türbesi ve imareti evkafı için İstanbul Rumiyan, Ermeniyan ve Gebran cizyesi malından beher ocaklık olarak tayin edilen meblağın Çorlu ve Ereğli Beytülmal Mukataası’ndan mahsub edilmesi talep edilmektedir. Yine aynı vakfın mülhakatından Rumeli’de Ereğli Mukataası’nın verimsiz olması sebebiyle üç sene müddetle Çorlu Mukataası ile birlikte el-Hac Ahmed’e iltizam olunması emredilmiştir. Vakfa yapılan kanunsuz müdahaleler bağlamında ise, Sultan Mehmed Han-ı Gazi Vakfı’nın Ereğli, Silivri, Tekirdağ, Çorlu ve Rodosçuk’daki vakıf gelirlerine kanuna ve nizama aykırı olarak yapılan müdahalelerin önlenerek bu gelirlerin vakıf tarafından tahsilinin sağlanması emredilmiştir. Yine Sultan Mehmed Han-ı Gazi Vakfı mukataatından Çorlu maa, Ereğli ve Çanta ve tevabii köyleri ahalileri yükümlü oldukları vergileri verdikten sonra hiçbir taraftan bunlara müdahale edilmemesi emrini hâvî Çorlu kadısına ve yapağıcı ustasına hüküm verilmiştir.Bir başka belge de Sultan Mehmed Han Vakfı adına Hazine-i Amire’ye teslim edilen Çorlu’daki beytülmal-i kefere mukataası hissesi akçesinden mevacib taksiti tesviyesine dair tahvil tezkiresi verilmiştir.

1762 yılına gelindiğinde Çorlu’da bazı mahalleri köhnelenen ve tamire muhtaç olan Ebulfeth Sultan Mehmed Han Câmii’nin lüzumsuz masraf yapılmamak kaydıyla tamir edilmesi emredilmiştir. Yine aynı caminin 1892’de tekrar tamir edilmesi için emir yazılmıştır.

1809 yılında Sultan Süleyman Vakfı’ndan Çoksekban mukataası dahilinde Yakublu Çiftliği ile Sultan Mehmed Vakfı’ndan Silivri ve Çorlu arasında Bosna Çiftliği arazisinin vakfa terki ve eşya, hububat, ağnam ve sair hayvan ve aletlerinin tersane masraflarına tahsisi uygun görülmüştür.

Fatih Sultan Mehmed’in 1481 yılında vefatından sonra tahta geçen Sultan II. Bayezıd zamanı nispeten sakin geçmekle birlikte Çorlu için önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Çünkü babasına karşı isyan eden Yavuz Sultan Selim Çorlu yakınlarında Uğraşdere mevkiinde yaptığı savaşı (1511) kaybetmesine rağmen padişahlığa giden yolu burada açılmıştır. Yoğun baskı altında kalan Bayezid tahtı oğluna bırakmak zorunda kalmış ve Nisan 1512 Yavuz Sultan Selim Osmanlı Devleti’nin dokuzuncu padişahı olarak tahta geçmiştir. Çorlu’da savaşı kaybetmesine rağmen padişahlık yolu açılan Yavuz Sultan Selim kısa süren yaklaşık 8 yıllık padişahlık hayatı yine Çorlu’da yakalandığı amansız bir hastalık neticesinde 1520 yılında sona ermiştir. Sırtında çıkan ur sebebiyle Çorlu’da 40 güne yakın tedavi görmüşse de hayata gözlerini burada yummuş ve yerine tek oğlu Kanuni Sultan Süleyman geçmiştir.

1933 yılında Cumhuriyet MeydanıKanuni Sultan Süleyman uzun süren saltanatı boyunca (1520-1566) pek çok vakıf, cami ve hayrat yaptırmıştır. Özellikle Mimar Sinan’ın yaptığı eserler Osmanlı Devleti’nin ihtişamını daha da artırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman devletin sınırlarının ulaştığı her yerde hayır eserleri bırakmıştır. Balkanlardan, Arabistan yarımadasına, Kuzey Afrika’ya kadar pek çok eser bırakmış, Mescid-i Aksa ve Kabe’nin tamiratlarını gerçekleştirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Çorlu’ya da Cami, imaret, mektep, hamam, aşhane ve su yolları yaptırmıştır. Çorlu suyu üzerine bir de köprü inşa ettirmiştir.

1573 tarihli bir belge de Sultan Süleyman’ın Çorlu kasabasına getirttiği suyun kırsal alanlardan geçen kısımlarında suyun her iki tarafından dörder zira (yaklaşık 2,5 metre) arazinin ektirilmemesi ve bu su yollarının muhafazası için Çorlu kadısına hüküm yazılmıştır.Yine aynı yıl Vize beyine de hüküm yazılmış ve su yollarının tamiri için 6 kişinin görevlendirilmesi emredilmiştir.1762 yılında ise Çorlu’da Kanun-i Sultan Süleyman’ın yaptırdığı cami, imaret, mektep, aşhane, hamam ve su yollarının tamiri için kullanılacak olan kireç Soğucak köyünden sağlanmakta olup ancak birkaç senedir ahalinin kireç bedelini iki katına çıkarmış olması nedeniyle alınacak kirecin eski fiyat üzerinden görülmesine dair Vize müsellimi ve naibine yazı yazılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Çorlu’ya yaptırdığı cami ve vakıf ile ilgili olarak da şu belgeler bulunmaktadır; 1585 yılında Sultan Süleyman Cami ve İmareti mütevellisinin görevini aksatması ve vakıf gelirlerinin zarara uğratılması nedeniyle bu görevin Sultan Süleyman evkafı umum mütevellisi Bali’ye tevcih edilmiştir.Yine aynı vakıfta tamirat yapılacağından 1705 yılında evkaftan olan bir handa devlete ait saman ve zahirelerin Hayrabolu’ya nakledilerek boşaltılması emredilmiştir. 1706 yılında ise vakfa bağlı Kutlofça Mukataası evkafı reayasının muaf ve müsellem olmak üzere zabt olunur iken istilalardan dolayı mukataanın harab ve hanelerinin yandığı ve yerlerine gelen reayanın da firar ettiklerinden ağnam vesair vergilerden muaf tutulmalarını talep etmişlerdir. 1769 yılında Sultan Süleyman Camii Hatip ve Vaizi olan Dürrizade İbrahim Efendi’nin vefatı üzerine yerine Ahmed Efendi tayin edilmiştir. Yine aynı yıl Sultan Süleyman’ın Çorlu Nehri üzerinde inşa ettiği köprüyü tamir eden Ali Ağa’nın Ergene köprüsünün tamirine de görevlendirilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Çorlu’da yaptırdığı Camive su membaları 1897 ve 1898 yıllarında tamir edilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde avcılık çok gelişmiş, teşkilatlanmış ve ülkenin her tarafında yaygınlaştırılmıştır. Kuruluş devri Osmanlı padişahları sürek avlarına zağarcılarla birlikte çıkmış, daha sonra padişahın yanında ava çıkma imtiyazı saray avcılarına geçmiştir. 1478 yılına kadar bunların âmiri şahincibaşı iken bu tarihten sonra Enderun’daki “hâne-i bâzyân” da denilen doğancı koğuşunun âmiri doğancıbaşı olmuştur. Ava düşkünlüğü ile bilinen Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olma oğlu II. Selim’de (Sarı Selim)Çorlu ve civarında ava çıkmaktadır. 1568 tarihli bir belge de Padişahın bu kışı Çatalca, Çorlu ve Kemer’de ava çıkacağından o civardaki av yerlerinin korunu kimseye tazı ve doğan avlattırılmaması emredilmiştir.Yine 1571 tarihli bir belge de Padişahın bu sene Edirne’de kışlayacağı belirtilerek Çorlu’daki Umurca ve Kemer menzillerinde bol miktarda zahire hazırlanması istenmiştir. 1573 tarihli başka bir hüküm de Çorlu tarafına ava çıkacak olan padişah maiyeti için konak mahalli tayin olunan Halkalı Menziline arpa, ot, saman, odun vesair zahirenin hazır edilmesine dair İstanbul kadısına yazılmıştır. Bir sureti de Çorlu kadısına gönderilmiştir. Ayrıca Çorlu civarına ava gidecek olan padişah için birer kasap, bakkal, nalbant ve aşçı gönderilmesine dair bir hüküm de İstanbul kadısına yazılmıştır.

Padişah II. Selim (Sarı Selim) döneminin bir önemli belgesinden, Şehzade Murad’ınannesinin mülkiyetine verilen Çorlu’nun Kadıoğluköyü’nde köyün bilir kişileri ve arazi ile alakalı olanlarıyla birlikte eski sınır alametlerinden zayi olanlarının yenilenmesi ve sınırlarının yeniden tespit edilerek mahkeme siciline kaydedilip bir suretinin de İstanbul’a gönderilmesine dair Çorlu ve Bergos kadılarına hüküm yazıldığı görülmektedir.

Sultan III. Mehmed döneminden bir belge de Padişah’ın Çorlu gaziliğinden reayası olup seferden döndükten sonra on üç kişinin doğancı yapıldığı bunların dışında doğancılık iddia edenlere itibar edilmeyip vermeleri gereken vergilerin kendilerinden tahsil edilmesi emredilmiştir.

Sultan I. Abdülhamid’in oğlu olan Sultan II. Mahmud 20 Temmuz 1785 tarihinde dünyaya geldiğinde Çorlu’da dualar edilip şenlikler yapılmıştır. Sultan II. Mahmud dönemine ait bir belge de ise Kanuni Sultan Süleyman tarafından Çorlu’da yaptırılan dokuz adet çeşme ve iki adet caminin şadırvanı ile su yollarının tamirinin tamamlanmak üzere olduğu ve Sultan Mahmud için yeni bir çeşme yaptırılacağına dair padişahın hatt-ı hümayunu mevcuttur.

Sultan II. Abdülhamid zamanında Çorlu’da Türbedere, Velimeşe, Veli ve Kızılpınar ve diğer bazı köylerde inşa edilip Sultan Mustafa, Sultan III. Mehmed, Sultan Ahmed, Sultan II. Osman ve Yavuz Sultan Selim adları verilen camiler için Mekteb-i Sultani Farisi Muallimi Feyzi Efendi’ye yazdırılan metinler padişaha arz edilmiştir. Bu belge de adı geçen köy ve cami isimleri şunlardır:
  • Velimeşe köyünde Sultan III. Mehmed Camii
  • Türbedere köyünde Sultan Mustafa Camii
  • Ferecik köyünde Sultan III. Murad Camii
  • Sarbdere köyünde Sultan II. Bayezid Camii
  • Kızılpınar köyünde Sultan II. Osman Camii
  • Bodime (Podima) köyünde Kanuni Sultan Süleyman Camii
  • Koyuntepe köyünde Yavuz Sultan Selim Camii
  • Selimiye köyünde Sultan II. Selim Camii
  • Veli köyünde Sultan Ahmed Camii
Yine 1894 tarihinde Çorlu Emlak-ı Hümayun köylerinde Velimeşe, Türbedere, Veli ve Kızılpınar köylerinde yaptırılıp Sultan Mustafa, Sultan III. Mehmed, ve Sultan II. Osman adları verilen camilere konulmak üzere hazırlanan tarihler Sultan II. Abdülhamid’e takdim edilmiştir. Sultan II. Abdülhamid dönemine ait bir başka belge de ise 1908 yılında Çorlu’da Padişah tarafından Hazine’ye verilen Emlak-ı Hümayun Şubesi binasını askeriyeye tahsis edilmiştir.

1910 senesinde Sultan Reşad Çorlu’da Kanuni Sultan Süleyman Medresesi civarında ahali yardımıyla temeli atılıp inşasına başlanılan İbtida Mektebi’nin ismine Kanuni Sultan Süleyman ismini vermiş ve bu mektep için elli lira bağış yapmıştır. 1911 senesinde Çorlu kasabası kenarında iskan edilen muhacirlerin teşkil ettikleri mahalle padişahın ismine izafetle Reşadiye ismi verilmiştir.

Not: Evliya Çelebinin Seyahatnamesinden özetlenmiş parça mümkün olduğu kadar sadeleştirilmiştir.

Çorlu 1934Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin sekizinci cildinde Çorlu'dan şöyle bahsetmektedir:

Bizanslılar Trakya'da komşuları olan diğer devletlerden İstanbul'u korumak için Trakya'nın tam orta yerinde ve İstanbul yolu üzerinde Çorlu kasabasını kurdular. Kasabanın yanına tepe üzerine bir kale yaptılar.

Banisi Yankobin Madyandır derler. İlk fatihi 720 tarihinde Edime Fatihi Hüdavendigar Gazidir (I. Murat) derler. Kendileri kalasını yerle bir edip gittikten ve kendileri Kosova'da şehit olduktan sonra düşman yeniden tamir edip geri almıştır. Bundan sonra Yıldırım Beyazıt han fethederek bütün kaleyi tamamen yıkmıştır. O zamanını eserleri hala Çorlu'nun kenarında vardır.

Bundan sonra da Fatih Sultan Mehmet Han fethetmiş ve Edirne vilayetinin yüz elli akçelik şerif kazası olmuştur. Üç bin kiremitli evi on beş Müslüman mahallesi, on beş hane de Müslüman olmayanlar vardır.

İslam mahalleleri; Arabacıbaşı mahallesi, Muslihiddin Efendi Mahallesi, Keçecizade Mahallesi, Abbazzade Mahallesi, Hisar Mahallesi, Karacaahmet Sultan Mahallesi, Burhanzade Mahallesi, Elhaç Gani Mahallesi, Mustafa Efendi Mahallesi, Odunpazarı Mahallesi meşhur mahallelerdir. Her mahallede mescit vardır amma cuma namazı kılınan yalnız üç camisi vardır. Arabaabaşı camii kiremitlidir. Eski camii kurşunsuzdur imareti vardır. İmaret camii Sultan Süleyman hanındır. Bu caminin kapısı üzerinde şöyle yazılıdır. Şeyh Süleyman Sahib-el-hayrat Fikir gerdem kikuyemeş tarih Hafif-i gayb güft tarihin Kıldı bu cami-i şerifi bina Küned en vakit in sade peyda Kad bana mabaden lihubbi Huda Sene 928.

Hanlardan bahsederken de şunları saymaktadır:

On sekiz hanı vardır. Haftada iki kere pazar kurulduğu için ticaret merkezi halindedir. Dört hanı tamamen kurşunludur. Çarşı başında Ahmet Efendi Hanı, Akçakolukoğlu Han, Osmandede Hanı, Davutzade Hanı, Hidayetullah Çelebi Hanı, Katır Nalbandı Mustafa paşa Hanı, Kızılbaşzade Hanı, Hüsnü Dede Hanı meşhur hanlardır.

Hamamlardan bahsederken de, Daya Hazinesi mezarlık olarak kullanılmıştır. Burada iki önemli mezar bulunur. Birisi caminin güney doğusunda (kıble yönünde) H.1194 tarihlidir. Mezar bir sanduka şeklinde olup baş taşı kitabelidir. Mezar mermerden yapılmıştır. Sandukanın bütün cephelerinde hafif rölyefli (kabartma) bitki motifleri ve büyük rozetler görülür. Mezarın baş taşında altı satırlık sülüs yazı ile şu kitabe dikkati çeker.

Hatun Hamamı, İmaret Hamamı, Süleyman Hanındır. Çarşı taksimlidir. Bakkallar çarşısı ve diğer esnaf çarşıları bir tarafa toplanmıştır. Çarşılar beyaz taşlarla döşelidir. Arazisi çok geniştir. Çok koyun beslenir. Peyniri çok meşhurdur der.

Heykel MeydanıOsmanlı Padişahlarından Orhan Bey döneminde Rumeli'ye geçen Türkler Murat Hüdavendigar (I. Murat) döneminde Rumeli'de ilerlemeye başladılar. Yeni padişahın amacı Edirne'yi almaktı. Ama daha önce Bizans'tan gelecek bir tehlike ihtimaline karşı Çorlu ve Lüleburgaz'ı ele geçirdi.

Çorlu ele geçirilmeden önce Bizans kumandanına kaleyi teslim etmesi için haber gönderildi. Kan dökülürse kumandanın cezalandırılacağı bildirildi. Fakat Bizans Kumandanı bunu kabul etmedi. Kale kuşatıldı. Kalede olanlar da savunma için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Savaşın olağanca kuvvetiyle devam ettiği sırada kale kumandanı Yankobin gözünden yaralandı. Bu sırada Osmanlı ordusunda bulaşıcı hastalık çıktı. Bir taraftan savaş bir taraftan da hastalık Osmanlı ordusuna çok zarar verdi. Kale saldırılara dayanamayarak teslim oldu. Çok sayıda insanın ölümüne sebep olan kale kumandanı esir edildikten sonra öldürüldü.

Osmanlılar yönetimi altına aldıkları her bölgeye Anadolu'dan Türk göçmenleri getirerek yerleştiriyorlardı. Çok iyi düşünülmüş bir iskan politikası ile bölge Türkleştiriliyor ve böylece o bölgenin elde tutulması ve savunulması sağlanıyordu. Çorlu fethedildikten sonra buraya Anadolu'dan Yörükler ve Tatarlar getirilerek yerleştirildi. Böylece şehrin Türkleşmesi sağlandı. Fakat i. Murat Kosova Savaşı sırasında şehit olunca fırsattan istifade eden Bizanslılar şehre yeniden asker getirerek kaleyi tamir ettirdiler. Böylece kaleyi tekrar ele geçirmiş oldular. Yıldırım Bayezid padişah olur olmaz kaleyi tekrar zapt etti.

İşte Çorlu'nun alınışı sırasında çok zorluk çekildiği ve çok insanın ölümü pahasına alınmış bir yer olduğu için bir rivayete göre Anadolu'da halk lisanında (Çor) kötü, zor, fena manalarına kullanıldığından amma çor yer denmiş, ondan sonra da Çorlu oldu denmektedir.
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.