Makale Dizini

TRAKLARIN GENEL TARİHİ VE BİZYE'NİN (VİZE) KONUMU

Maden kaynakları açısından olduğu kadar, zengin tarım potansiyeli açısından da önem taşıyan Trakya toprakları burada yerleşik kabileler kadar Doğuda ve Batıda bulunan yabancı kabileler, uluslar ve Antik çağın en önemli güçlerinin ilgi ve hareket alanı olmuştur. Batıdan Yunan şehir devletleri, doğudan Persler tarafından ilgi alanı olan Trak toprakları Makedonyalılar ve Romalılar tarafından da önemsenmiştir. Ayrıca, Kuzeyden gelen İskit'lerin ve Orta Avrupa'dan gelen Kelt'lerin de Trakya üzerinde önemli bir etkinlikleri olmuştur. Istranca dağları eteklerinde kurulmuş olan Vize genel olarak günümüz Doğu Trakya topraklarının Güneyi ve Meriç üzerinde görülen Yunan ve diğer yabancı hakimiyetleri ve etki sahaları dışında, Traklara terk edilmiş bulunan iç bölgelerin kalbinde bulunmaktadır.

Bu sebeple de Roma öncesi süreçte önemli bir Trak merkezi olarak iskan edildiği kesindir. Vize çevresinde dağılmış bulunan çok sayıdaki tümülüs ve diğer arkeolojik veriler de bunu göstermektedir. Fakat, Trakların yazılı bir tarihi olmaması sebebiyle bu devirler hakkında fazla bir tarihi veri bulmak imkansızdır. Bu süreci dolduracak yapılmış ve yapılacak olan arkeolojik çalışmalar olacaktır. Kanunsuz kazı ve hazine arayıcılığı nedeniyle hızla tahrib olan bölgenin hızla incelenmesi ve daha detaylı çalışmalara ihtiyacı olup, bu çalışmalar Vize'nin geçmişinde karanlıkta kalan yönleri aydınlatacağı gibi, ulusal ve evrensel kültür mirasına da katkıda bulunacaktır. Fakat ne yazık ki, bölgede hazineci faaliyeti yoğun, bilimsel çalışmalar sınırlı kalmıştır.

Trakya tarihine genel bir bakış yapmak ve eldeki bilgilerle Vize'nin bu süreçteki rolünü belirlemek için, Trakların genel tarihine bakmak gereklidir. Trakların eski Neolitik Kültürlerden gelen ve onların gelişmesiyle oluşan yerli bir kültür mü, yoksa kökeni Dinyeper ve Diniester ırmakları veya Karpatlar bölgesine giden ve oradan göç ederek güneye inen kavimlerin hareketiyle mi oluştuğu konusu önemle üzerinde durulan bir konudur. Fakat kesin olan bir gerçek varsa, o da Trakları belirleyen kültürel özelliklerin başında gelen bronz ve daha sonra, demir aletleri kullanımı ve Trak kültürü içinde madenciliğin. önem taşıması ve ateşin kutsanması onların nüvesinin Geç Bronz Çağı ve Avrupa Demir Çağı ile ilgili olduğunu ve Demir Çağı içinde Trak kültürü ve yaşam biçiminin şekillendiğini göstermektedir. Traklar muhtemelen Bronz Çağı sonlarını teşkil eden süreçten sonra M.Ö. 1000 civarında bölgenin madenlerce zenginliği ile bağlantılı olarak şekillenmiş ve Kuzeyden gelen yeni göç dalgaları ile mahalli anlayışlara dayalı hayatın bir karışımı olarak bilinen hayat ve kültürel özelliklerini kazanmışlardır. Gerçi Traklarla ilgili ilk veriler M.Ö. 2. binin ikinci yarısına çıkmaktadır. Homeros'un İlyada'sında Troya'nın müttefiği olarak - Kuzeybatı Anadolu ve muhtemelen Trakya'nın Marmara kıyıları ve Gelibolu Yarımadasına yerleşmiş- Trakların bahsi geçmektedir.

M.Ö. 1000-800 arasında Trakların aynı zamanda baş rahip de olan şeflerin yönetiminde kabileler oluşturduğu anlaşılmaktadır. Antik mitoloji'de önemli bir yer alan Orfeus'un bu süreçte yaşamış bir rahip ve kabile şefi olduğu söylentisi yaygındır. Özellikle Dolmen tipi anıtlarla bütünleşen mezarlar ve açıkhava tapınaklarıyla bu süreçte yaşayan kabileler, Trakya'nın dağlık bölgelerine dağılmıştır.

M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllarda Yunan Kolonilerinin Ege kıyılarına yerleşmeye başlaması ile birlikte, Trakya üzerinde kabile konfederasyonlarıyla birlikte, büyük arazi sahipleri ve onlara bağlı toprağa bağlı köylülerden oluşan bir sosyal sistem oluştu. Yunan kaynaklarından isimleri hakkında bilgi sahibi olunan çok sayıdaki kabile ile temsil edilen Traklar ve kııyda yer alan Yunan kolonileri arasında canlı bir ticaret ağı oluştu. Traklar odun, kömür, maden tuz, balık gibi ürünler ihrac ederken, Yunanlılardan seramik, metal eşya, lüks eşya, zeytin yağı ve şarap ithal ediyorlardı. Trak kabilelerinin tamamen bir yere bağlı olmadığı, zaman zaman yer değiştirdikleri de görülmekteydi. Bu süreçte, Istranca dağlarının eteklerinde Astai (Ast) kabilesi ile birlikte İğneada ve Midye (Kıyıköy çevresinde Tynler) ve onlara bağlı bir kabile olan Tranipsalar'ın varlığı teşhis edilmektedir. Tynlerin yukarısında Melanditler vardı. M.Ö. 8.-7. yüzyılda Anadolu'ya göç eden ve burada bir devlet oluşturan Bithynler'in du Tynlerle ilişkisi vardı.

M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda Persler'in İskitlerle ve daha sonra Yunan şehirlerine karşı düzenledikleri seferler arasında, Persler Trakya üzerinde hakimiyetlerini tesis ettiler. Genellikle, Trak kabileleri ile iyi ilişkiler kuran Persler'in hakimiyetini kabul eden kabileler arasında Skyrmialar ve Nipsalar'ın adı geçmektedir. Bu kabilelerden Nipsalar Istranca dağlarının kuzeyinde bir bölgede yerleşmişti. Bu kabileler arasında Astlar'ın ismi Heredot tarafından belirtilmemektedir. Bu süreçte bölgede etkin olarak Nipsalar'ın etkin rol oynadığı muhtemeldir.

M.Ö. 5. yüzyılda madeen yatakları sebebiyle Atina ve Trak kabileleri arasında çekişmeler ve savaşlar oldu. M.Ö. 5. yüzyıl Meriç havzasında yerleşmiş bulunan Odrisler'in yönetimi altında bir Trak Krallığının kuruluşuna sahne olmuştur. Odris şeflerinden Teres (M.Ö. 460-440) başkanlığında teşekkül eden devlet, Pers yönetim sistemini esas olarak kabul etmişti. Merkeze bağlılığını bildiren yöneticiler etrafında şekillenen bu sistem içinde küçük çiftçilik yapan halk yöneticilerin malikaneleri etrafında yaşıyordu. Orduya ise Trak halkı piyade, yöneticiler ve seçkin asiller ise süvari olarak katılıyordu. Meriç ve Ergene ovalarında oturan kabileler bu orduya asker vermekle yükümlüydü. Daha batıda olan kabileler bağımsızdı.

M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllar arasında vuku bulan olaylar arasında Atinadan Odris Kralı Stalkes ile birlikte Vize (Bizye) deki Ast Kralı Tereus'a bir heyetin gönderildiğini öğreniyoruz. Bu da bize bu esnada Doğu Trakya'da güçlü bir Ast Devleti'nin mevcudiyetini göstermektedir.

4. yüzyılda Makedonyalılar Trak topraklarında ilerlemeye başladı. Önce kral II. Filip (M.Ö. 359-336) ve oğlu Büyük İskender (386-323) Traklarla önemli dsavaşlar yaparak bölgeye hakim oldu. İskender'in ölümünden sonra Generallerinden Lysimachus (323-281) Trakya yöneticisi oldu. Seuthes III'ün kısmi başarılarına rağmen Lysimachus M.Ö.305'te hakimiyetini kurmuştu. Ama ölümüyle, 281'de Trak kabileleri tamamen bağımsız kaldı.
M.Ö. 3. yüzyılda Keltler batıdan Trak topraklarını işgale başladılar ve Trakya'yı baştan başa geçerek, Bizans'a kadar ilerlediler.(M.Ö. 279) Keltler, Odris toprakları civarında Doğu Trakya'nın Batı kesiminde odaklanan bir devlet kurdular. 60 yıl kadar yaşayan bu kelt devleti Traklar tarafından ortadan kaldırıldı. Yerine yerel Trak devletçikleri kuruldu. Bütün yabancı işgal ve akınlar Trak bağımsızlığını ve kültürel kimliğini yok edememişti.

M.Ö. 2. yüzyılda İskender'in halefi olan devletlerden Selevkoslar arasındaki Trakya hakimiyeti çekişmesinde, Makedonyalılar Romalılarıda bu çekişmeye dahil ettiler. Bu esnada, M.Ö. 188 tarihinde Meriç'in denize döküldüğü bölgede Roma ordusuna baskın yapan 4 Trak kabilesi arasında Bizye (Vize) den gelen Astlar'ında adı geçmektedir. Makedonyalılar iç Trakya'yı ele geçirmeyen çaba sarfederken, Odrisler tekrar idareci bir kabile olarak ortaya çıktılar. 2.yüzyıl içinde Makedonya ve Roma arasındaki savaşlarda Trak kabilelerinin bir kısmı Makedonyalıların safhında yer aldı. İç karışıklıkların yoğunlaştığı Trakya üzerinde değişik kabileler etkin olurken, 2. yüzyıl sonunda Roma'nın Makedonyalılara üstünlük kurması Trakları Anadolu'nun kuzeybatısındaki Bithinyalılara yakınlaştırdı. M.Ö. 1.yüzyılda Roma ve Traklar arasındaki ilişkiler büyük bir mücadele halinde geçti. Değişik kabilelerden oluşan Trak kabileleri içinde Romalılarla dost olanlar da vardı. Fakat bu yüzyıl içindeRomalıların kesin bir başarı elde etmesi mümkün olmadı. Trakya toprakları kuşatılmış olarak otonom bırakıldı. M.Ö. 1. yüzyılın sonunda Odrisler Romalıların dostu olarak görünürken, Khaimetalkes ve kardeşi Rhaskuporis, Roma'nın vasalları olarak MS. 7 yılında ön plana çıktılar.

İsyanların yoğun olduğu bu dönemde Roma adına bu isyanları bastırmakla görevliydiler. Odris ve Ast krallarının mirasına sahip olan bu Sepeian kralları kendi aralarında da anlaşamıyordu. Rhaimetalkes'in ölümü üzerine oğlu Kotys'e Trakya'nın Güney kısmının verilmesi Rhaskuporis'i rahatsız etti. Kendisine kalan Kuzey Trakya ile yetinmeyen Rhaskuporis yeğinini ortadan kaldırttı. O da Romalılar tarafından MS. 192 de İskenderiye'de öldürtüldü. MS. 11'deki Bessi isyanıya sarsılan bölge, özgürlüğüne düşkün Traklar'ın özgürlük ateşiyle, MS. 21'de tekrar tutuştu. Romalılara ve onlara bağımlı Trak yöneticilerine duyulan öfke büyüktü. Romalılar direkt olarak yönetime el koymak isteğiyle defazla birşey yapamıyordu. MS. 26'da yayılan isyan dalgaları bastırıldı. Büyük biy yayılım alanı bulunan isyan sırasında yüksek dağlık bölgeler üzerinde kurulmuş doğal tahkimata sahip -muhtemelen Avrupa Demir Çağı kalelerinin uzantısı olan- Trak kalelerinin isyancılar için avantaj sağlamış olması muhtemeldir. Belki de bu mahal, büyük Trak isyanının bastırılmasında önemli bir etki yapan, içine sığınmış olan Traklar'ın açlık ve susuzluk nedeniyle teslim olduğu önemli bir kaledir. Traklar'ın bir kısmı teslim olurken, diğer bir kısmı da, intihar etmeyi yeğlemişti.

İsyanların bastırılmasından sonra Sapeianlardan Kotys'in büyük oğlu Rhaimetalkes MS. 38'de Roma tarafından desteklenen bir Kral olarak seçildi. Dacia haricinde ayakta kalan son Trak kralı olan Rhaimetalkes'in ve dolayısıyla Traklar'ın son başşehri, bu krala ait olduğu anlaşılan Vize A Tümülüsü'nün de gösterdiği gibi Vize'dir Rhaimetalkes MS.45'te öldürülünce, Trakya'nın son kalan kısmı'da Claudius (MS.41-45) devrinde MS.46 tarihinde tamamen Roma'ya bağlanarak bir eyalet oldu. Son Trak izleri Orta Çağ içlerine kadar uzak dağlık bölgelerde yaşadıktan sonra, Hristiyanlığın da etkisiyle ortadan kalktı.

VİZE ÇEVRESİNDEKİ TRAK İZLERİ

Trak tarihinde önemli bir yeri olan Vize çevresinde dağılmış çok sayıdaki arkeolojik eser arasında özellikle, Vize ovasına dağılmış çok sayıdaki Tümülüs dikkat çekicidir. Bunların bir kısmı 1938 ve 1939 yıllarında açılmış ve bir kısmı da çeşitli şekillerde soyulmuş ve bilimsel hiçbirşey bırakmadan tahrib olmuştur. Vize ilçesi sınırları içinde ovadakilerden başka yerlerde de Tümülüsler mevcuttur. Bütün bu tümülüsler içinde bilimsel araştırmayı bekleyenler de doğal olarak vardır. Tümülüslerin hepsi mezar odası vermediği gibi bir kısmı yakma izleri ve at kemikleri göstermektedir. At mezarı olarak nitelenen bu tümülüsler, esasında Traklar'ın Orfik dinleriyle ilgili tören ve kurban yerlerinin uzantılarıdır. Kutsal bir olan at saflanma ritüali olan yakma ayinleriyle birlikte evrenin güçlerine destek vermek ve yeniden doğuşa hizmet etmek için ayinlerde önemli bir yer tutuyordu. Zaten tümülüslerin kendileri de Orfik törenlerin ve inanışların bir uzantısı olarak, Chtonik dünya görüşünün yer yüzündeki sembolüydü. Bu noktada Vize'nin arkasına düşen vadi içindeki Bizans devrinde kullanılan mağara kliselerinde kökenini Traklardan alması Orfik mezar gelenekleri ve ayinlerle ilişkili olması muhtemeldir.

Bunlar dışında Trakya'nın değişik yerlerinde rastlanan megalitik anıtlar da bu Orfik ayinlerle ilgili olup, yüksek yerleri seven Trak din adamlarının ayin yaptığı insan ve hayvan kurbanları verdiği sunaklar olarak dikkat çekmektedir. Bu megalitik anıtlarla birlikte mağaralar Orfik dinin en önemli öğeleri arasında yer almaktadır. Kurbanların genellikle at ve kadınlar olduğu bilinirken, erkeklerin de kurban edildiği anlaşılmaktadır. /Heredot IX-119/. Boş mezarlar olarak karşımıza çıkan Senotaf gömüler de bu kurban ritleriyle ilgili olup, Orfik Zagreus kültünün uzantısıdır. Ve son olarak da ateş ve yakma Traklar'ın Orfist düşüncesi için temel olup, önemli bir saflanma aracıdır. Vize'de yaşayan Traklar'ın bu dini izleri içinde özellikle dikkat edilmesi ve lahit parçalarının da bulunduğu öğrenilen bu bölgenin özellikle bir Trak kült merkezi olarak dikkate alınarak incelenmesi gerektiği kanısındayız.

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.