Makale Dizini

Odrisler Maden kaynakları açısından olduğu kadar, zengin orman potansiyeli açısından da önem taşıyan Trakya toprakları burada yerleşik kabileler kadar Doğuda ve Batıda bulunan yabancı kabileler, uluslar ve Antik çağın en önemli güçlerinin ilgi ve hareket alanı olmuştur. Batıdan Yunan şehir devletleri, doğudan Persler tarafından ilgi alanı olan Trak toprakları Makedonyalılar ve Romalılar tarafından da önemsenmiştir. Ayrıca, Kuzeyden gelen İskit'lerin ve Orta Avrupa'dan gelen Kelt'lerin de Trakya üzerinde önemli bir etkinlikleri olmuştur. Istranca dağları eteklerinde kurulmuş olan Vize ve Demirköy genel olarak günümüz Doğu Trakya topraklarının Güneyi ve Meriç üzerinde görülen Yunan ve diğer yabancı hakimiyetleri ve etki sahaları dışında, Traklara terk edilmiş bulunan iç bölgelerin kalbinde bulunmaktadır. Bu sebeple de Roma öncesi süreçte önemli bir Trak merkezi olarak iskan edildiği kesindir. Istranca Dağları çevresinde dağılmış bulunan çok sayıdaki tümülüs ve diğer arkeolojik veriler de bunu göstermektedir. Fakat, Trakların yazılı bir tarihi olmaması sebebiyle bu devirler hakkında fazla bir tarihi veri bulmak neredeyse imkansızdır.

Trakya tarihine genel bir bakış yapmak ve eldeki bilgilerle Astailer, (Ast) bu süreçteki rolünü belirlemek için, Trakların genel tarihine bakmak gereklidir. Trakların eski Neolitik Kültürlerden gelen ve onların gelişmesiyle oluşan yerli bir kültür mü, yoksa kökeni Dinyeper ve Diniester ırmakları veya Karpatlar bölgesine giden ve oradan göç ederek güneye inen kavimlerin hareketiyle mi oluştuğu konusu önemle üzerinde durulan bir konudur. Fakat kesin olan bir gerçek varsa, o da Trakları belirleyen kültürel özelliklerin başında gelen bronz ve daha sonra, demir aletleri kullanımı ve Trak kültürü içinde madenciliğin. önem taşıması ve ateşin kutsanması onların nüvesinin Geç Bronz Çağı ve Avrupa Demir Çağı ile ilgili olduğunu ve Demir Çağı içinde Trak kültürü ve yaşam biçiminin şekillendiğini göstermektedir. Traklar muhtemelen Bronz Çağı sonlarını teşkil eden süreçten sonra M.Ö. 1000 civarında bölgenin madenlerce zenginliği ile bağlantılı olarak şekillenmiş ve Kuzeyden gelen yeni göç dalgaları ile mahalli anlayışlara dayalı hayatın bir karışımı olarak bilinen hayat ve kültürel özelliklerini kazanmışlardır. Gerçi Traklarla ilgili ilk veriler M.Ö. 2. binin ikinci yarısına çıkmaktadır. Homeros'un İlyada'sında Troya'nın müttefiki olarak - Kuzeybatı Anadolu ve muhtemelen Trakya'nın Marmara kıyıları ve Gelibolu Yarımadasına yerleşmiş- Trakların bahsi geçmektedir.

M.Ö. 1000-800 arasında Trakların aynı zamanda baş rahip de olan şeflerin yönetiminde kabileler oluşturduğu anlaşılmaktadır. Antik mitoloji'de önemli bir yer alan Orfeus'un bu süreçte yaşamış bir rahip ve kabile şefi olduğu söylentisi yaygındır. Özellikle Dolmen tipi anıtlarla bütünleşen mezarlar ve açık hava tapınaklarıyla bu süreçte yaşayan kabileler, Trakya'nın dağlık bölgelerine dağılmıştır.

M.Ö. 8. ve 7. yüzyıllarda Yunan Kolonilerinin Ege kıyılarına yerleşmeye başlaması ile birlikte, Trakya üzerinde kabile konfederasyonlarıyla birlikte, büyük arazi sahipleri ve onlara bağlı toprağa bağlı köylülerden oluşan bir sosyal sistem oluştu. Yunan kaynaklarından isimleri hakkında bilgi sahibi olunan çok sayıdaki kabile ile temsil edilen Traklar ve kııyda yer alan Yunan kolonileri arasında canlı bir ticaret ağı oluştu. Traklar odun, kömür, maden tuz, balık gibi ürünler ihrac ederken, Yunanlılardan seramik, metal eşya, lüks eşya, zeytin yağı ve şarap ithal ediyorlardı. Trak kabilelerinin tamamen bir yere bağlı olmadığı, zaman zaman yer değiştirdikleri de görülmekteydi. Bu süreçte, Istranca Dağlarının eteklerinde ve kuzeyinde Astai (Ast) kabilesi ile birlikte İğneada ve Midye (Kıyıköy çevresinde Tynler) ve onlara bağlı bir kabile olan Tranipsalar'ın varlığı teşhis edilmektedir. Tynlerin yukarısında Melanditler vardı. M.Ö. 8.-7. yüzyılda Anadolu'ya göç eden ve burada bir devlet oluşturan Bithynler'in de Tynlerle ilişkisi vardı.

M.Ö. 6. ve 5. yüzyıllarda Persler'in İskitlerle ve daha sonra Yunan şehirlerine karşı düzenledikleri seferler arasında, Persler Trakya üzerinde hakimiyetlerini tesis ettiler. Genellikle, Trak kabileleri ile iyi ilişkiler kuran Persler'in hakimiyetini kabul eden kabileler arasında Skyrmialar ve Nipsalar'ın adı geçmektedir. Bu kabilelerden Nipsalar Istranca Dağlarının en kuzeyinde yerleşmişti. Bu kabileler arasında Astlar'ın ismi Heredot tarafından belirtilmemektedir. Bu süreçte bölgede etkin olarak Nipsalar'ın etkin rol oynadığı muhtemeldir.

M.Ö. 5. yüzyılda maden yatakları sebebiyle Atina ve Trak kabileleri arasında çekişmeler ve savaşlar oldu. M.Ö. 5. yüzyıl Meriç havzasında yerleşmiş bulunan Odrisler'in yönetimi altında bir Trak Krallığının kuruluşuna sahne olmuştur. Odris şeflerinden Teres (M.Ö. 460-440) başkanlığında teşekkül eden devlet, Pers yönetim sistemini esas olarak kabul etmişti. Merkeze bağlılığını bildiren yöneticiler etrafında şekillenen bu sistem içinde küçük çiftçilik yapan halk yöneticilerin malikaneleri etrafında yaşıyordu. Orduya ise Trak halkı piyade, yöneticiler ve seçkin asiller ise süvari olarak katılıyordu. Meriç ve Ergene ovalarında oturan kabileler bu orduya asker vermekle yükümlüydü. Daha batıda olan kabileler bağımsızdı.


Ostrusha höyüğünde kızıl saçlı kadın freskiM.Ö. 5. ve 4. yüzyıllar arasında yaşanan olaylar arasında Atina'dan Odris Kralı Stalkes ile birlikte Vize (Bizye) deki Ast Kralı Tereus'a bir heyetin gönderildiğini öğreniyoruz. Bu da bize bu esnada Doğu Trakya'da güçlü bir Ast Devleti'nin mevcudiyetini göstermektedir.

4. yüzyılda Makedonyalılar Trak topraklarında ilerlemeye başladı. Önce kral II. Filip (M.Ö. 359-336) ve oğlu Büyük İskender (386-323) Traklarla önemli savaşlar yaparak bölgeye hakim oldu. İskender'in ölümünden sonra Generallerinden Lysimachus (323-281) Trakya yöneticisi oldu. Seuthes III'ün kısmi başarılarına rağmen Lysimachus M.Ö.305'te hakimiyetini kurmuştu. Ama ölümüyle, 281'de Trak kabileleri tamamen bağımsız kaldı.

M.Ö. 3. yüzyılda Keltler batıdan Trak topraklarını işgale başladılar ve Trakya'yı baştan başa geçerek, Bizans'a kadar ilerlediler.(M.Ö. 279) Keltler, Odris toprakları civarında Doğu Trakya'nın Batı kesiminde odaklanan bir devlet kurdular. 60 yıl kadar yaşayan bu kent devleti Traklar tarafından ortadan kaldırıldı. Yerine yerel Trak devletçikleri kuruldu. Bütün yabancı işgal ve akınlar Trak bağımsızlığını ve kültürel kimliğini yok edememişti.

M.Ö. 2. yüzyılda İskender'in halefi olan devletlerden Selevkoslar arasındaki Trakya hakimiyeti çekişmesinde, Makedonyalılar Romalıları da bu çekişmeye dahil ettiler. Bu esnada, M.Ö. 188 tarihinde Meriç'in denize döküldüğü bölgede Roma ordusuna baskın yapan 4 Trak kabilesi arasında Bizye (Vize) ve Demirköy bölgesinden gelen Astlar'ında adı geçmektedir. Makedonyalılar iç Trakyayı ele geçirmeyen çaba sarf ederken, Odrisler tekrar idareci bir kabile olarak ortaya çıktılar. 2.yüzyıl içinde Makedonya ve Roma arasındaki savaşlarda Trak kabilelerinin bir kısmı Makedonyalıların safhında yer aldı. İç karışıklıkların yoğunlaştığı Trakya üzerinde değişik kabileler etkin olurken, 2. yüzyıl sonunda Roma'nın Makedonyalılara üstünlük kurması Trakları Anadolu'nun kuzeybatısındaki Bithinyalılara yakınlaştırdı. M.Ö. 1.yüzyılda Roma ve Traklar arasındaki ilişkiler büyük bir mücadele halinde geçti. Değişik kabilelerden oluşan Trak kabileleri içinde Romalılarla dost olanlar da vardı. Fakat bu yüzyıl içinde Romalıların kesin bir başarı elde etmesi mümkün olmadı. Trakya toprakları kuşatılmış olarak otonom bırakıldı.

M.Ö. 1. yüzyılın sonunda Odrisler Romalıların dostu olarak görünürken, Khaimetalkes ve kardeşi Rhaskuporis, Roma'nın vasalları olarak MS. 7 yılında ön plana çıktılar. İsyanların yoğun olduğu bu dönemde Roma adına bu isyanları bastırmakla görevliydiler. Odris ve Ast krallarının mirasına sahip olan bu Sepeian kralları kendi aralarında da anlaşamıyordu. Rhaimetalkes'in ölümü üzerine oğlu Kotys'e Trakya'nın Güney kısmının verilmesi Rhaskuporis'i rahatsız etti. Kendisine kalan Kuzey Trakya ile yetinmeyen Rhaskuporis yeğinini ortadan kaldırttı. O da Romalılar tarafından MS. 192 de İskenderiye'de öldürtüldü. MS. 11'deki Bessi isyanıyla sarsılan bölge, özgürlüğüne düşkün Traklar'ın özgürlük ateşiyle, MS. 21'de tekrar tutuştu. Romalılara ve onlara bağımlı Trak yöneticilerine duyulan öfke büyüktü. Romalılar direkt olarak yönetime el koymak isteğiyle de fazla bir şey yapamıyordu. MS. 26'da yayılan isyan dalgaları bastırıldı. Büyük bir yayılım alanı bulunan isyan sırasında yüksek dağlık bölgeler üzerinde kurulmuş doğal tahkimata sahip -muhtemelen Avrupa Demir Çağı kalelerinin uzantısı olan- Trak kalelerinin isyancılar için avantaj sağlamış olması muhtemeldir. Belki de bu mahal, büyük Trak isyanının bastırılmasında önemli bir etki yapan, içine sığınmış olan Traklar'ın açlık ve susuzluk nedeniyle teslim olduğu önemli bir kaledir. Traklar'ın bir kısmı teslim olurken, diğer bir kısmı da, intihar etmeyi yeğlemişti. Tarif edilen kaleler konumları ve yapıları nedeniyle Demirköy çevresindeki bazı kalelere uymaktadır. Bu kaleler İkiz Tepeler, Sislioba ve Sivriler bölgelerinde bulunmaktadır. Aynı kalelerin Cenevizliler döneminde de onarılarak kullanıldığı düşünülmektedir.

İsyanların bastırılmasından sonra Sapeianlardan Kotys'in büyük oğlu Rhaimetalkes MS. 38'de Roma tarafından desteklenen bir Kral olarak seçildi. Dacia haricinde ayakta kalan son Trak kralı olan Rhaimetalkes'in ve dolayısıyla Traklar'ın son başşehri, bu krala ait olduğu anlaşılan Vize A Tümülüsü'nün de gösterdiği gibi Vize'dir. Rhaimetalkes MS.45'te öldürülünce, Trakya'nın son kalan kısmı da Claudius (MS.41-45) devrinde MS.46 tarihinde tamamen Roma'ya bağlanarak bir eyalet oldu. Son Trak izleri Orta Çağ içlerine kadar uzak dağlık bölgelerde Istranca Dağlarının kuzey bölgesinde yaşadıktan sonra, Hristiyanlığın da etkisiyle ortadan kalktı.

Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.