Kumçiftliği (Orestiada) Dimetoka (Didymoteichon) Sofulu (Souflion) Dedeağaç (Aleksandrupolis)



Evros, Yunanistan'ın Trakya bölgesinde, Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir ildir. Batıda İskeçe, Kuzeyde Bulgaristan'ın Hasköy, doğuda Türkiye'nin Edirne illerine komşu olan ilin merkezi Dedeağaç şehridir. 4,242 km² yüzölçümündeki ilin nüfusu 150,580 (2005)'dir

Dimetoka (Didymoteichon) Trakya bölgesinde bir kasabadır. Türkiye sınırlarına uzaklığı, yalnızca 12 km.dir. Uzunköprü ilçesinin, yaklaşık 20 km. kuzeyindedir. Edirne ili 50 km. Atina ise 948 km. Selanik 437 km. uzaklıktadır. Dedeağaç iline ise, 90 km. uzaklıktadır. İlçenin isminin kelime anlamı "ikiz hisar" veya "ikiz duvar"dır. 

2011 yılı nüfusu 18.767'dir.

Türkiye sınırlarına 5 km. uzaklıkta ve Edirne ilinin sanki uzak bir mahallesi gibidir. Kasabanın içinden: "Kızıl Deli Çay" geçmektedir. Zaten, ilçenin en büyük sıkıntısı, Meriç Nehrinin taşkınlarıdır. Son olarak 2 Mart 2005 tarihinde, birkaç gün süren sel, bölgeyi etkilemiştir. Ancak mağazalar ve evler son 50 yıllık sürecin en etkin sel baskınından çok fazla etkilenmişlerdir.

İlçe merkezinde 9 bin kişi yaşamaktadır. Bölgenin hemen yakınında "Didia" ormanı bulunuyor. Batı bölümündeki arazi çok dağlık ve ormanlıktır.

Buranın diğer öne çıkan özelliği Osmanlı Bektaşilerinin en önemli merkezi olan "Kızıl Deli Sultan Bektaşi Tekkesi" nin burada bulunmasıdır. Kızıl Deli Sultan yani Seyyid Ali Sultan hakkında anlatılan bir rivayetten söz etmek gerekirse; "Süleyman Paşa Rumelinin fethine çıkacağı zaman, ordusuna katılmak isteyen Seyyid Ali Sultanı; çok genç olduğu bahisle kabul etmez. Ancak; Seyyid Ali Sultan, ordunun peşini bırakmaz, geriden orduyu takip ederek ilerler. Ordu Çanakkale Boğazına geldiğinde, Rumeliye geçecekleri yerde mola verirler ve bir gecenin sabahında, Seyyid Ali Sultan uyandığında, bütün ordunun sallar üzerinden ilerleyerek, boğazın karşısına geçtiğini görür ve kendisi, boğazın diğer yanında kalır. Bunun üzerine Seyyid Ali Sultan; denize doğru koşmaya başlar ve sanki karada koşar gibi, denizin üstünde koşarak, boğazın karşı kıyısına geçer." Evet, yani sonuçta pek bilimsel yanı yok ama bu bir inanç meselesi.

Seyyid Ali Sultan’ın tekkesi ilçe merkezinin 4-5 km. uzağındaki Ruşenler köyündedir. Zaten, bölgedeki ilk Türk yerleşim yerleri, bu köy civarıdır. Tekkede mescit, mezarlık, misafirhane, türbe, aşevi ve çeşme bulunmaktadır. Günümüzde Hıdırellez sonrası, yani 6 Mayıs sonrasında birçok yerden gelen misafirler, burada uzun yıllara dayalı gelenekleri sürdürmektedirler. 

Tarihi

Evvelce Plotinoupolis olarak anılan Didymoteichon Geç Bizans döneminden itibaren bölgesinde önem kazanmış, imparatorluğun son hanedanı Palaiologus'lara karısı aracılığı ile akraba olmakla hanedana bir anlamda dışarıdan giren rakip imparator VI. Yannis Kantakuzenos 26 Ekim 1341'de destekçilerince burada imparator ilan edildi ve uzun bir iç savaş sürecinden sonra 16 Mayıs 1346'da burada taç giydi. 1343'de Kantakuzenos'un karısı Eirene'in burada Bulgarlarca ablukaya alınması üzerinde yardıma çağırılan Aydınoğlu Gazi Umur Bey 380 gemi ve 29,000 askerle bölgeye gelerek Bulgarları Didymoteichon'dan uzaklaştırmayı başardı. 1345'de yine Aydınoğlu Gazi Umur Bey, yanında Saruhan Beyliği hanedanından Saruhanoğlu Süleyman Bey olduğu halde 20,000 süvari ile Orhan Gazi'nin evvelce buraya sevkettiği birliklere katılmış ve üç beyliğin müşterek kuvveti Didymoteichon bölgesini egemenliği altına başlayan Bulgar şaki Momçilo'yu 7 Haziran 1345'de yenmeyi başarmışlardır.

1361'de Osmanlı Devleti topraklarına dahil edilmesinin ardından Dimetoka döneminde Balkanların önemli merkezlerinden biri haline geldi. Osmanlı padişahı I. Murad, Edirne'de Eski Saray inşa edilirken 5 yıl burada kalmış, oğlu Yıldırım Bayezid burada doğmuştur. Önemli bir Osmanlı mimari eseri olan (halen bakımsız durumdaki) Çelebi Sultan Mehmet Camii (Dimetoka Beyazıt Camii de denir) bu dönemde inşa edilmiştir. Kara Timurtaş Paşa oğlu Oruç Paşa'nın 1398, Feridun Ahmed Bey'in 1571 tarihli hamamları da bulunmaktadır.

Bu anlamda, Dimetoka'nın kısa bir süre için, Osmanlı Devleti'ne (Bursa'nın yanı sıra ve Edirne öncesinde) başkentlik yaptığı söylenebilir.

18. yüzyılda ise, Rusya'ya karşı giriştiği Poltava Savaşı'nı kaybederek Osmanlı İmparatorluğu'na sığınan İsveç kralı Demirbaş Şarl, 1713-1714'de burada meskun tutulmuştur.

Dimetoka, esasen, 2. Balkan Savaşı'nda Enver Paşa tarafından Edirne ile birlikte geri alınan bölgenin içindedir. Ağustos 1913 Bükreş Antlaşması ile Bulgaristan sınırları içinde kalan Batı Trakya demiryolu hattının 50 km.lik bir kısmı Meriç'in batı kıyı şeridini takip ederek buradan geçmekteydi. Bu da, Bulgaristan iç bölgeleri ile Batı Trakya limanları arasındaki ulaşımın kısmen Türkiye topraklarından geçmesi sonucunu doğurmaktaydı. 1915 sonbaharında, Çanakkale Savaşı'nın kritik dönemleri aşıldıktan sonra, yeni saldırılara karşı Almanya'dan sevkedilecek malzemenin Türkiye'ye ulaşabilmesi için Bulgaristan'ın Almanya-Avusturya-Osmanlı İmparatorluğu ittifakı içinde savaşa girmesi çok önemli görülmekteydi. Savaşın her iki ittifak grubunun da uzun bir süre lobi yaptığı Bulgaristan, bu kritik bölgeyi (savaşın sonunu beklemeksizin) hemen terketmeyi kabul eden İttihat ve Terakki politikası ile cezbedildi. Böylece Dimetoka yöresi, 1915'de Bulgaristan'a bırakılarak bu ülkenin İttifak Devletleri tarafında savaşa girişinin rüşveti oldu.

I. Dünya Savaşı sonunda, Lozan Antlaşması ile kesinleşecek şekilde Yunanistan'a dahil edilmiştir.
Günümüz Dimetoka'sının karşılaştığı en büyük sorun mütemadiyen Meriç Nehri'nin taşkınlarına uğramasıdır.

Turizm

Özellikle yaz aylarında, ilçenin meydanı çok hareketlidir. Çünkü burada, birçok kafe bulunmaktadır ve gençler, bu kafelerde otururlar. Hatta normal bir gün içinde bile, ortalıkta dolaşırken güzel kıyafetler ve makyaj yaptıklarını görünce şaşıracaksınız.

İlçede, az sayıda otel vardır. 

Ne Satın Alınır?

Dimetoka bölgesine yolunuz düşerse buradan kırmızı bardak, kase veya ibrikler satın alabilirsiniz.

Gezilecek Yerler

Dimetoka Kalesi

İlçenin en dikkat çekici bölgesidir. Evliya Çelebinin yazıtlarında kalenin ilk olarak Dimo isimli bir Rum kral ve oğlu Doka tarafından yapıldığını ve bu yüzden adının "Dimodoko" olduğu söylenir. 1359 yılında Yıldırım Beyazıt döneminde Hacı İlbey kaleyi kuşatır. Dimo isimli kral avda iken esir edilir. Doko isimli oğlu ise teslim olur ve kale ele geçirilir.

Günümüzde Kızıl-Deli çayının bulunduğu yerde bölgeye hakim bir tepe üzerinde kalenin kalıntıları harabesi görülebiliyor. Kaleye çıktığınızda dümdüz bir ovada nasıl bu kadar büyük bir kaya kütlesinin bulunduğuna şaşıracaksınız. Zaten eski Dimetoka yerleşimi de bu kaya kütlesinin üstü ve yamaçlarında kurulmuştur. Buranın uzun süre Osmanlılar tarafından tutulmasının en büyük nedeni de böylesi muhteşem ve ele geçirilemez bir kalenin burada olması olduğu söyleniyor.

Evliya Çelebi yazıtlarında kale hakkında kalenin gayet sağlam olduğu ve en yüksek kısmında ise Padişah Sarayı ile 2 kule (iç kalede Kız kulesi ve Cephane kulesi) bulunduğunu yazar. Ayrıca o dönemde Yıldırım Beyazıt Han Camisi başta olmak üzere bölgede 11 mescit bulunduğunu da belirtir. Eski kaleye çıkmaya niyetlenirseniz yol boyunca eski sokaklar cumbalı ahşap evler ve camiler arasından geçersiniz. Bu durum uzun yıllar Osmanlı egemenliğinde kalmış olmanın etkisini ziyaretçilere hemen hissettirir. Buradaki 2 camiden biri halen ibadete açıktır. Diğer cami ise, gayet muhteşem bir görünümdedir. Ancak bu cami ibadete açık değildir. Minaresinin bir kısmı çökmüş hatta tavanı da çökmüş ve sonradan bir şekilde kapatılmıştır. Kaleye dış kapıdan girerken duvarlardan birinde mermer üzerinde süslü yazılar görülüyor. Yukarı kalede görülmeye değer bir de padişah sarayı kalıntıları bulunmaktadır. Sarayın küçük köşkleri odaları ve sofaları bulunuyor. 

Çelebi Sultan Mehmet Camii

Dimetoka Beyazıt Camisi de denilmektedir. Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1420 yılında mimar İvaz Paşaya yaptırılmıştır. İvaz Paşa aynı zamanda Bursa’daki Yeşil Cami ve Yeşil Türbenin de mimarıdır. Cami 11 metre yüksekliktedir. Duvarlarının kalınlığı 2 metredir. Balkanlar bölgesinin en büyük camisi olarak öne çıkmaktadır.

Ancak caminin yapılması sırasında Çelebi Sultan Mehmet vefat eder ve bu yüzden cami kubbeli değil çatılı yapılmıştır. Bu şekilde yapılmasının bir nedeni daha var. Cami inşaatı bitmiş tam kubbeye sıra gelmiştir. Ancak bu sırada Anadolu’da Timur istilası görülür. Bunun üzerine kubbeyi istedikleri gibi tamamlayamazlar ve acele ile ahşap-kurşun karışımı bir çatı yaparlar ve savaşa katılırlar. Ancak bu meşe ağacı ve kurşunla kaplı çatı 1996 yılında sökülür. Günümüzde çatı olarak sentetik bir madde konulmuştur. Çünkü kurşunlar rutubet nedeniyle meşe tahtaları çürütmüş ve tahtalar ağaç kurtları tarafından yenilerek yok olmaya yüz tutmuştur. Caminin yeni yapılacak çatısının meşe kullanılarak yapılması kurşun yerine ise lityum kullanılması düşünülmektedir.

Yapı ahenkli bir yapı sunmaktadır. Özellikle taç kapısı görülmeye değerdir. Yapımında büyük kesme taşlar kullanılmıştır. Bu caminin diğer en büyük bir özelliği de başka hiçbir camide bulunmayan ve duvarlara işlenmiş manzara resimlerinin bulunmasıdır. Bu manzara resimlere caminin duvarlarında taşa işlenmiştir. Gökyüzü ve cennet tasvirleri daha sonra üzerileri kapatılmış ama şimdi tekrar ortaya çıkarılmıştır. Renklerin canlılığı ve güzelliği gözalıcıdır.

Günümüzde caminin uzun süredir bölgenin bir deposu olarak kullanıldığı görünüyor. Ayrıca dış görünüşü de bakımsızlık nedeniyle kötü haldedir. Minaresi 22 metre uzunluğundadır ve uç kısmı bulunmamaktadır. 1970 yılında meydana gelen deprem sırasında minarenin üst kısmının yıkıldığı söylenmektedir. Ancak diğer bir söylenti de Bulgar işgali sırasında Bulgarlar tarafından yıkıldığıdır. 

Panagia Eleftherotria - Katedral

Kasabanın meydanında Yunanistan ülkesinin en yüksek katedrali bulunuyor. Niye yüksek? Türkiye’den de görülebilsin diye bu kadar yüksek yapmışlar. Oysa Türkiye bu katedralden yalnızca birkaç adım ötede. Katedral yapısının hemen önünde ise burnu Türkiye'ye dönük şekilde yerleştirilmiş bir savaş uçağı bulunuyor. Tüm bunların yıllardır Türkiye'nin hemen dibinde yaşayan Yunanlıların ülke yönetimi tarafından moralman güçlü tutulması amacıyla yapılmış hamleler olduğu sanılıyor. Elbette bunun karşılığı var, Türkiye'de özellikle Trakya bölgesindeki birçok askeri birliğin girişindeki toplar her ne kadar süs olarak konulmuş olsa da namluları Yunanistan'ı göstermektedir. 

Sessiz Hamam

Burası ilginç bir yer. Avrupa’nın en eski hamam yapısı olarak önem kazanıyor. Yapının içinde sesin gayet net olarak iletildiği küçük borucuklar var. Bunların diğer yandan ses için değil hamamın içindeki nemin dışarı atılması için yapıldığı da söyleniyor. Ama gerçek olan şu ki: "yapı içinde en kısık sesle olan konuşmalar bile uzaktan duyulabiliyor." Günümüzde halen kullanılmaktadır.

Köyleri

Abdullahköy Ahrenpınar (Agriani) Yeniceköy
Susmazköy Akpınar (Asproneri) Nea Psatades
Hekimli Asarbeyköy (Hisarbeyköy) Çalıköy (Paliouri)
Mandıra (Şimdiki adı Mandra) Çavuşlu (Kyani) Tokmakköy (Metaxades)
Saltıköy (Saltıkköy şimdiki adı Lavara) Karakilise (Şimdiki adı Mavrookklisi) Karabeyli (Şimdiki adı Amorio)
Kireççiler (Kızıl Arnavutköy şimdiki adı Asvestades) Karapınar (Subaşıköy şimdiki adı Vrysika) Başkilise (Şimdiki adı Protokklisi)
Hoca (Hocalı, Hoca Hallı, Acalı, Eceköy şimdiki adı Korymvos)    

Ferecik (Feres) Yunanistan'ın Batı Trakya'daki Evros ilinin güneyinde, çok yakınındaki Meriç Nehri'nin ve deltasının paralelinde ve batı şeridinde yer alan yerleşim. 2011 nüfusu 9.245'dir. Via Egnatia yolu ile Dedeağaç (Alexandroupolis) - Kavala ve Selanik'e bağlanır. Türkiye'nin sınır kasabası Enez'e kuzey-kuzeybatı yönünde 20 km mesafededir.

Kent, adını ilk olarak, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos'un oğullarından ve Komnenos hanedanının son temsilcisi I. Andronikos Komnenos'un babası Isaakos Komnenos tarafından 1151-1152'de burada inşa ettirilen "Bera" veya "Beros" manastırından (Bakire Meryem Cosmosoteira) aldı ve "Bera" şeklinde anıldı. Daha sonraki Bizans kaynaklarında Berroia veya Phera şeklinde de anıldı.

Phera, 1330'lardan itibaren önce Aydınoğlu Gazi Umur Bey, sonrasında da Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Gazi aracılığıyla Bizans İmparatorlarına yardım maksadıyla asker gönderdikleri bir bölgede yer almaktaydı. Bu dönemde Türk birlikleri tarafından ilk kez olarak ele geçirildiği anlaşılmaktadır. 1371'de Osmanlı Devleti'nin Sırp İmparatorluğu'na karşı Çirmen Savaşı'nı kazanmalarının ardından gelen Batı Trakya'nın tamamının fethi sürecinde 1373'de Lala Şahin Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katıldı ve "Ferecik" ismini aldı. Osmanlı fethini takiben manastır ana kilisesi (katholikon) Süleyman Gazi'nin adını taşıyan bir camiye dönüştürüldü. Beşyüz yılı aşkın bir süre cami olarak kullanılmasının ardından bölgenin Balkan Savaşları sonucunda ve 1920 sonrasında Yunanistan yönetimine geçmesi ile tekrar kiliseye çevrildi.

Sofulu, (Soufli) Yunanistan'da, Batı Trakya'da, Evros ilinin sınırları içinde, Meriç Nehri kıyısında ve dolayısıyla Türkiye sınırına komşu bir ilçe merkezidir. Yunanistan'ın Meriç hattının aşağı yukarı tam ortasında, bu hattın kuzey ucundaki Kumçiftliği (Orestiada) kasabasından 50 km, güney uçta, Ege Denizi kıyısındaki il merkezi Dedeağaç'tan (Alexandroupolis) 65 km mesafededir.

Sofulu'da geleneksel olarak ipekböcekçiliği yapılmaktadır ve Tsipouro şarabı meşhurdur. 19. yüzyılda (ve özellikle 1872'de demiryolu nun Sofulu'ya getirilmesi sonrasında) oldukça gelişmiş, önemli bir bölgesel ticaret merkezi haline gelmiştir.

Sofulu'nun bulunduğu mevkide antik çağda bir yerleşim mevcut olduğu tahmini yürütülmekte ise de, "Sofulu" ismi Evliya Çelebi tarafından Seyahatname'sinde zikredilen ilkler arasındadır. Bugünkü Yunanca ismi de aynı Türkçe isimden kaynaklanmaktadır.

1877 nüfusu 4500 iken, bu rakam 1900'de 10000'e, 1908'de 12-13000'e çıkmıştır. Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve 1922'den sonra Yunanistan'a dahil edilerek Türkiye bağlantılarını (ve bu arada Meriç'in doğu kıyısındaki bağları ve dut ağaçlarını) kaybetmesi şehrin ekonomik açıdan gerilemesine sebep olmuş, sönük bir hudut kasabası haline gelmiştir. II. Dünya Savaşı ve sonrasında da Nazi Almanyası işgalinin ve Yunan İç Savaşı'nın getirdiği kayıpları yaşamıştır. Nüfusu 2011 rakamlarına göre 8.566'dır.

Köyleri

Dobrova Kavakmahalle Taşağıl
Sipahiler Aşağımahalle Karaören
Kervançayırı Sarpdere Dikilitaş
Kayacık Babalar (Goniko) Köseköy (Köse)
Ahlatlı (Ahlatçı) Çömlekçiköy (Lagyna) Kuturca (Kutluca, şimdiki adı Kotronia)
Yelkenci (Lyra) Çilingir Mahalle (Sidirohori) Yılanlı (Şimdiki adı Giannouli)
Sipirmahalle (Sipermahalle) Karapınar (Şimdiki adı Kornofolea) Küçüklü (Küçükler, Kütüklü)
Keseler (Köseler, Kösehanlı) Ruşanlar (Ruşenler, şimdiki adı Roussa) Üçevler (Şimdiki adı Tris Miloi)
Vakıf (Dedemanastırı, şimdiki adı Lykofos) Demirören (Şimdiki adı Sidheron) Mesimler (Mevsimler, şimdiki adı Mesimerion)
Büyük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mega Dherion) Hacalı (Hacıali, Şimdiki adı Korymvos) Yanören (Yanviran, şimdiki adı Yiannouli)
Küçük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mikron Dherion) Çamlıköy (Çam-ıKebîr, Çamköy, Çalı köy, Büyükçam, şimdiki adı Dadia)  

2011 yılı nüfusu 22.014'tür.

Köyleri

Tilkiköy Elburgaz Doğanca
Sitarya Saltıklı Harduman
Çeşme Sülüklüköy Aksakal
Bıldırköy Sofular Karabağ
Lilikuş Çobanlar Yaylacık
İstasyon Pehlivan Çayırı Karaağaç
İğneoğlu Thuriyon Kapıcıköy
İshakpaşaköyü İspitli Patagi
Şahince Taşçı Arnavutköy Maraş
Kiliseli Kumarlı Emledinköy
Büyük Çavuşlu Kosti Tavşankoru
Prangıköy Eski Omurlu Kadıköy
Karlı (Koca Aliköy) Tatarköy (Sterna) Kabaöyük (Kabahöyük)
Sarıhisar (Sarıhıdır) Ecesultan (Yüce Sultan) Perşemli (Perçinli)
Yeni Omurlu (Umurbey) Çörekköy (Kastanies) Sadırlı (Plati)
Kadıköy (Dikaia) Korucuköy (Karoti) Koyunlu (Kiros)
Sarıyer (Therapeion) Körmüt (Kiremitli) Burgucan (Çiftliği)
Samovina (Ammovouno) Delimusluk (Dilimciköy) Epçeli (Kanadas)
Beştepe (Pentalofos) Bektaşlı (Bektaşiköy) İshaklı (Karaishaklı)
Küçük Çavuşlu (Mikro Doxipara) Bosnaköy (Nea Vyssa) Canbazlar (Cambazlar)
Çengelli (Çengellilöy) Karacahalil (Karaca Halilköy) Saranköy (Sarayköy)
Emirli (Emirler, Şimdiki adı Kavyli) Körükçüler (Hocalar) Helvacı (Helvacıköy)
Kulaklı (Şimdiki adı Ampelakia) Sarmana (Simavna, şimdiki adı Kiprinos) Türkdoğancı (Türkdoğanca, Efrem)
Asimeniyon (Şimdiki adı Asimenion) Kuleli (Kuleliburgaz, şimdiki adı Pythion) Zufköy (Çavuşköy, Şimdiki adı Sofiko)
Seymenli (İnceğiz, Şimdiki adı Fylakio) Çirmen (Çermen, Çemen, şimdiki adı Ormenio) Ürelköy (Üreyiş, Yürüyüşköy, Şimdiki adı Dilofos)
Bulgarköy (Balı-Bulgarköy, Şimdiki adı Ellinochori) Deleleşköy (Deliilyasköy, Divaneilyas, Şimdiki adı İsaakio)  

Burada herhangi bir antik kalıntı veya tarihi eser yok. Bu şehirde daha çok masmavi ve tertemiz bir deniz uzun kumsallar var. Ayrıca şehir özellikle akşam saatlerinde hareketli ve canlı. İnsanlar eğlenmeyi seviyorlar. Burayı ziyaret etmeyi düşünürseniz denize girmek, balık restoranlarında muhteşem deniz ürünlerini tatmak ve tavernalarda akşam saatlerinde sabaha kadar süren eğlencelere katılmak, başlıca yapabilecekleriniz bunlar. Fazla zamanınız varsa Semadirek adasına da geçebilirsiniz. Orada tarihi kalıntılar tarih meraklıları için ilginç gelebilir.

Evet İpsala sınır kapısından çıktıktan sonra gerek E-90 karayolu ve gerekse sahilden ilerleyen karayolu takip edildiğinde, Yunanistan’ın Trakya bölgesinde bulunan Aleksandropolis şehri ile karşılaşıyoruz. Yani 32 km.lik uzaklık yaklaşık 30 dakikada alınabiliyor. İstanbul’dan yola çıkıldığında ise yaklaşık 4-5 saat sonra Dedeağaç şehrine ulaşmanız mümkün. İstanbul’dan buraya ulaşmak için toplu ulaşım araçlarına ödemeniz gereken ücret 40 euro civarındadır. Ulaşım için bir diğer alternatif ise havaalanı. Şehirde batı bölümünde küçük bir havaalanı bulunuyor. Dedeağaç ile Selanik şehri arasındaki uzaklık 346 km.dir. Atina şehrine olan uzaklığı ise 750 km.dir. Havaalanı şehir merkezine 6 km. uzaklıktadır.

Buranın bir diğer ismi ise Dedeağaç. Söylenenlere göre 15’nci yüzyılda burada Türk yönetimi etkin iken bir tekke kurulmuştur. Bu tekkeye bağlı topluluğun dedesinin altında oturduğu ağaç, kutsal sayılarak kasabaya Türkler tarafından “Dedeağaç” ismi verilmiştir.

Aleksandrapolis ismi ise; tarihteki Makedonyalı Büyük İskender’den gelmez. İsim 19’ncu yüzyılda yaşamış bir Yunan kralından geliyor. Şehir 1913 yılında Bükreş andlaşması ile verildiği Bulgaristan tarafından Neuly andlaşması sonucu Yunanistan’a ilave edilince dönemin Yunan kralının ismine izafeten bu isim verilmiştir.

Şehir Ege denizi kıyısında bir liman kentidir. Evros yani Meriç nehri bölgesinin en büyük şehridir. Meriç nehrinin yaklaşık 14.5 km. batısındadır. Türkiye ile olan sınırı40 km.dir.

Kentte büyük Türk nüfusu yaşamaktadır. Ayrıca şehirde bulunan "Sağlık Bilimleri Fakültesi" nedeniyle önemli bir öğrenci nüfusu barınıyor. Bir de liman şehri olması nedeniyle özellikle yaz aylarında yoğun turist bulunuyor. Şehrin her yanında Osmanlı izleri, tarih, balık, zeytinyağı görülebiliyor.

Günümüzde şehir nüfusu yaklaşık 115 bin kişi civarındadır ve bu nüfusun 20 bin kişilik bölümü Türklerden oluşmaktadır. Yani şehirde karşılaştığınız orta yaş üzerinde bir yerli ile Türkçe konuşmaya kalkarsanız büyük olasılıkla konuşabilirsiniz. Nüfus içinde büyük çoğunluğu oluşturan diğer gurup Üniversite öğrencileridir. Şehirde Trakya Demokritos Üniversitesinin Tıp Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Temel Seviye Eğitim Bölümü, Eğitim Bilimleri Bölümü bulunmaktadır. Ayrıca Bölgesel Üniversite Hastanesinde çok özel tıbbı operasyonlar yapılabilmektedir.

Gündüzleri cadde, sokak ve kafeleri dolduran gençler şehri canlandırıyorlar. Kafelerin sokağa bakan bölümlerinde teraslar oluşturulmuş ve teraslarda oturup şehrin hareketli sokaklarına bakarak muhteşem güzel zaman geçirebilirsiniz. Öğleden sonraları oturduğunuz kafelerde akşam olunca yer bulamazsınız, çünkü daha önce de söylendiği gibi akşam saatlerinde bütün şehirliler sokaklara çıkıyorlar. 

Tarihi Geçmişi

Bölgenin tarihi geçmişi, MÖ.7’nci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Buralarda görülen ilk yerleşimciler olan Traklar bölgeye geldiklerinde şehrin hemen karşısındaki "Somathraki" yani "Semadirek" adasına yerleşirler. Daha sonra ise yeniden anakaraya çıkıyorlar ve burada yerleşim yerleri kuruyorlar. Özellikle anakarada kurdukları bu kentleri yeni yollar yaparak birbirlerine bağlıyorlar, tapınaklar yapıyorlar, deniz ve kara ticaretini geliştiriyorlar.

Takip eden dönemde yani 1’nci yüzyılda ise bölgede Romalılar görülüyor ve 4’ncü yüzyıla kadar bölgede egemenlik kuruyorlar. 4’ncü yüzyıldan sonra ise, Bizans dönemi başlıyor. Bu dönemde eski bir pagan tapınağı üzerine Kosmosotiras kilisesi inşa ediliyor.

Sonraları Osmanlılar bölgede görülmeye başlıyorlar. 1821 tarihine gelindiğinde ise Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanıyorlar. 1869 yılında Maurice de Hirsch isimli bir şahıs Rumeli Demiryolları Şirketinin sahibi olarak bu bölgeye geldiğinde Selanik-İstanbul demiryolu hattının yapımını ve işletme hakkını satın alır. Ayrıca şirket Enez bölgesinde bir liman yapacaktır. Ancak Meriç nehrinin aşırı alivyon taşıması nedeniyle limanın Enez yöresine değil buraya yapılmasına karar verilir. Bunun üzerine burada sahil şeridindeki 10 km. lik kesime liman işletmesi için gerekli antrepolar ve çalışanlar için evler yapılır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonucunda ise Ruslar burayı işgal ederler ve şehri yeniden imar ederler. Ancak şehir yine şirket şehri olmaya devam eder.

Sonuç olarak 1871 yılına kadar bir balıkçı köyü olarak gelen şehir, bu tarihten sonra elverişli coğrafi konumu nedeniyle gelişmiş büyümüş ve şehir halini almıştır. Özellikle Selanik-İstanbul demiryolunun yapılması ve şehrin bu demiryolu üzerinde olması gelişimini hızlandırmış ve etkilemiştir. 

Şehir İçi Ulaşımı

Şehirde genellikle ulaşım taksiler ile sağlanıyor. Çünkü taksilerin ücretleri uygun. Özellikle İstanbul ile karşılaştırırsanız, uygun olduğunu görüyorsunuz. Ayrıca ülke genel şartları gereğince beş yaşın üstünde taksi yok. Zaten marka olarak da bayağı kaliteli taksiler var. 

Konaklama

Şehirde çok sayıda otel ve pansiyon bulunuyor. Hatta tüm bölgenin en büyük konaklama tesisleri buradadır. Oteller aynı zamanda toplantı salonlarıyla kongre turizmi için de elverişli yapıdadırlar. Otel fiyatları internetten verilen fiyatlar ile büyük farklılıklar gösteriyor. Bu nedenle otellerden fiyat alırken dikkat etmenizi öneririm. Genellikle fiyatlar iki kişilik oda için 50-150 euro arasında değişiyor. Türkiye’den giden birçok ziyaretçinin genel olarak tercih ettiği otellerin başında Thraki Otel var. Şehir merkezinden yaklaşık 10 km. uzaklıktaki otel eski ama bakımlı, odaları temiz. Ayrıca güzel bir sahili de var.

Şehrin en lüks oteli ise deniz kıyısındaki Grand Hotel'dir. Otelin kapalı yüzme havuzu bulunuyor ve her yere yürüyerek ulaşım mümkündür. 

Ne Yenir ?

Şehirde kıyı şeridinde birçok balık lokantası var. Bu lokantalarda; deniz ürünleri ve mezelerin tadına bakabilir ve barbayani isimli yöresel içkiden içebilirsiniz. Bu içki rakıya benziyor. Fiyatlar genel olarak uygun. Özellikle İstanbul balık lokantalarının fiyatları yanında çok uygun. Bu uygunluk özellikle yöre valiliğinin sıkı denetimleriyle sağlanıyormuş. Bir balık restoranı önermemiz gerekirse "Taverna Nea Hili" olabilir. Bu restoran zeytinliklerin arasında kalıyor ve özellikle mezeleriyle ünlüdür. Zaten kapısında çok sayıda İstanbul plakalı otomobil görebilirsiniz.

Şehirde diğer bir mekan Ouzeri denilen ve Yunan rakısı Uzo’nun isminden gelen isimle anılan barlar yani bir tür meyhanelerdir. Bunlar özellikle mezeleriyle öne çıkıyor.

Bunun dışında bu şehirde özellikle denize bakan kafeteryalarda oturup kahve için ve güneşin batışını izleyin. Güneş battıktan sonra ise şehirde muhteşem bir hareketlilik başladığını göreceksiniz. Yunanlılar genellikle akşam yemeklerini geç saatlerde yemeyi tercih ediyorlar. Daha sonra ise geç saatlere ve hatta sabaha kadar sokaklarda oluyorlar.

Bu arada büyük peynir üreticilerinden "Evropharma"nın merkezi buradadır. 

Deniz

Şehrin kıyı şeridinde deniz çok temiz. Çünkü denizdeki kimyasal kirliliği önleyici tedbirler alınmış. Hatta sahillerinin "Mavi Bayrak"ları bulunuyor. 

Şehirdeki Gezi

Şehirde en işlek cadde olarak Dimokratias caddesi görülüyor. Leoforos Dimokratias caddesi zaten şehrin hemen merkezinde limana paralel uzanıyor. Şehri boylu boyunca geçiyor. Cadde üzerinde birçok kafeterya ve alışveriş merkezleri, dükkanlar bulunuyor. Ancak özellikle sizlere hatırlatmamız gereken husus şehirde tam bir "siesta" uygulaması olması. Yani saat 13.00-17.00 arasında tüm dükkan sahipleri siesta yani uyku molası veriyorlar ve dükkanlarını kapatıyorlar. Özellikle hafta sonlarında dükkanlar mutlaka kapalıdır. Hatta benzin istasyonları bile kapalı. Yani özel aracınız ile gitmeye niyetlenirseniz bu durumu mutlaka dikkate almalısınız. Öte yandan bir gerçek daha var, İpsala sınır kapısından çıkışta birçok özel araç yakıt deposu boş olarak çıkış yapıyor. Çünkü Yunanistan yani bu bölgedeki yakıt fiyatları Türkiye'deki fiyatların çok altındadır. Bu nedenle bir çok gezgin özel araçları ile yola çıkarken yakıtı Yunanistan topraklarından almayı düşünüyorlar. 

Şehrin tüm caddeleri ve sokakları tertemiz ve pırıl pırıldır. Çarşıları canlı ve hareketlidir. Gece hayatı nispeden daha renkli. Akşam saatleri geldiğinde sahildeki yol araç trafiğine kapatılıyor. Sonra da tüm kafeler, barlar, tavernalar ve balık lokantaları gerek şehir yerlileri ve gerekse yabancı turistler tarafından dolduruluyor. Şehir yerlileri eğlenceyi o kadar çok seviyorlar ki her gün saat 22.00’den sonra bütün kafeteryalar ve eğlence merkezleri çılgınca eğlenenler ile doluyor. Yani her fırsatta dışarıdalar. Gündüz siesta adı altında uyku ve gece geç saatlere kadar eğlence. Bu yaşantının sonucu da şu anda Yunan ekonomisinin batmış olması.

Dedeağaç Camisi

Şehir merkezinde Leoforos Dimokratias caddesindedir. Dedeağaç tren istasyonunun hemen ilerisindeki bir sokakta, şehrin tek camisidir. Bazı yerlerde ismi "Selahattin Camisi" olarak da geçmektedir. Şehir merkezinde günümüze kadar ayakta kalabilen tek camidir. Caminin tarihçesinde hazin bir öykü var. Şöyleki 1912 Balkan Savaşında cami ve içindeki Müslüman halk Bulgarlar tarafından yakılmıştır. 1921 yılına gelindiğinde ise cami Yunanlılar tarafından onarılmıştır. Ancak caminin ilk olarak kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Son olarak cami 13 Mart 1993 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tamamen yanarak yok olmuştur. Yangın olayının faili meçhuldur. Yunan hükümeti yangın olayından sonra camiyi yeniden onarttırmış ve günümüzde halen ibadete açıktır. Ancak çevresindeki büyük apartmanlar caminin görüntüsünü etkiliyor. Adeta uzaktan görünmesi engellenmiş gibi bir hava var. Hatta minarenin tepesindeki hilal sökülmüş ve bahçesinde azınlık okulunun bulunması nedeniyle Yunan bayrağı dalgalanıyor. Azınlık okulu dedik de, burası bir Türk azınlık okulu. Ancak bu Türk okulunun pek fazla öğrencisi var denilemez. 

Deniz Feneri

Şehrin sembolüdür. 1880 yılından kalmadır. Sultan II.Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Hemen deniz kıyısında sahil kesiminde yükseliyor ve şehrin en hareketli bölgeleri fenerin bulunduğu mahaldedir. 

Semadirek Adası (Samothraki) 

Adaya deniz yolu ile ulaşılabilen tek noktadır. Ada ile şehir arasındaki ulaşım yaklaşık 1-2 saat sürmektedir. Kavala ile ada arasındaki deniz ulaşımı ise 5-6 saat sürüyor. Adanın boyutu 178 km.karedir. Uzunluğu ise 17 km.dir.

Ekonomik etkinlikler balıkçılık ve turizm üzerine kuruludur. Ayrıca granit ve bazalt gibi yeraltı kaynakları da bulunmaktadır. Adanın Fengari dağı 1611 metre yüksekliktedir.

Ada özellikle yaz aylarında mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir. Kumu sarı ve tertemiz deniziyle doğanın güzellikleri birleşmektedir. Adada nehir ve şelaleler arasında yürüyüş yapabilir kuş seslerini dinleyebilirsiniz.

Ayrıca adada çok sayıda antik kalıntılar da görülebilir. Özellikle antik dönemlerde dini törenlerin yapıldığı bir site olan "Sanctuary" önem kazanmaktadır. Çünkü bu dini yer dönemin birçok ünlüsü tarafından ziyaret edilmiştir. Antik kent kalıntılarının bulunduğu yer ise "Pelasgians" olarak bilinir. Burada Kayralılar ve Traklar egemenlik kurmuşlardır.

Hatta günümüzde Paris-Louvre Müzesinde sergilenen "Kanatlı Zafer Tanrıçası Nike" heykeli 1863 yılında buradan bulunarak kaçırılmıştır. 1863 yılında Fransız arkeologlar tarafından bulunan ve MÖ.190 yılından kalan anıt başsız olarak adanın dini sitesi olan Sanctuary bölgesinde bulunmuştur.

MÖ.508 yıllarında Persler adada hakimiyeti ele geçirirler. Daha sonra ise ada Helen hakimiyetine girer. Ada tarihindeki diğer önemli bir husus İsa’nın havarisi Pavlus’un Filistin dışında ikinci misyonerlik yolculuğuna yani Makedonya’ya giderken Semadirek adasında bir gece geçirmiş olmasıdır ki bu durum İncil de yazılıdır.

Adaya giderseniz ilk olarak limanın kenarında uzanan dar ve uzun bir ana caddenin bulunduğu Kamariotissa denilen köyü göreceksiniz. Burada hediyelik eşya satış dükkanları ve plajlar var. Ayrıca yine burada araba ve motosiklet kiralayabilirsiniz. Burada özellikle yaz aylarında yoğun turist akımı oluyor. Buranın hemen arkasında konaklama tesisleri var. Yaklaşık 14 km. lik bir yol sonunda ise Therma şehri var. Buradada oteller, kiralık daireler, dükkanlar ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca yemyeşil bitki örtüsü oldukça güzel bir görünüm ortaya koyuyor. Therma aynı zamanda adanın kaplıcalar sitesidir.

Adanın başkenti Hora şehridir. Burası ada sakinlerinin korsanlardan gizlenmek için daha yukarılara ve iç kesimlere dağın doğal amfitiyatro gibi olduğu yere kurulmuştur. Yamaç boyunca dar sokaklar küçük ama şirin kasabaya ayrı bir güzellik vermektedir. Burada popüler restoranlar, batı tarzı kafeteryalar ve denizin muhteşem güzel manzarasını izlemek mümkündür. Aynı zamanda adanın küçük hastanesi de bu şehirdedir. Bir de foklör müzesi, bir kale kalıntısı da görülüyor.

Adanın diğer öne çıkan özelliklerinden birisi de plajlarıdır. Kamariotissanın güney kıyısında yaklaşık 16 km. uzaklıkta mükemmel bir kaya blok üzerinde yükselen tepelerin hemen önündedir. Plaj gayet sessiz, güneş şemsiyeleri ve sahilde bir bar, mükemmel bir balık restoranı, duşlar ve şezlonglar bulunuyor. Plajın uzunluğu 800 metredir.

2011 yılı nüfusu 51.316'dır.

Köyleri

Seymenli Hancağız Kamil köyü
Karakaya Çamlıtepe Sarıkaya
Saranlı Beyköy Pişmanköy
Çukurcuhanı Yeni Rumcuk Çukurören
Büyük Vakıf Döllen Dikilitaş
Küçük Vakıf Hallıköy Ilıca
Eski Rumcuk Yeniköy Osmancık
Çeşmecik (Vrisoula) Kırka (Kirki) Şahinler (Antheia)
Obalar (Apalos) Musaköy (Musalar) Fındıcak (Leptokarya)
Kavacık (Lefkimmi) Bıdıklı (Tychero) Hasanlar (Avra)
Teke (Tavri) Miri (Meğri) Doğancı (Doğanca)
Derbent (Derebent) Kışlakköy (Koila) Güvendik (Mesimvria)
Kösemecit (Mesti) Doğanhisar (Aisymi) Hasanbey (Çiftliği)
Üçkurnalar (Üçkurnalı) Çekirdekli (Amfitriti) Patra (Bahadırören)
Koyunyeri (Provatonas) Saranlı (Ardanio) Çobanköy (Sykorrachi)
Merhamlı (Muhramlı şimdiki adı Peplos) Bahçeköy (Alibeyçiftliği şimdiki adı Kipi) Muhacırköy (Çaybaşı Çayerşi)
Gemiciköy (Bahşibeyi şimdiki adı Gemisti) Domuzdere (Yunusdere şimdiki adı Nipsa) Budine (Budina Budama)
Köpekliköy (Köpüklüköy şimdiki adı Thymaria) Sağırlar (Sarlar Sarılar şimdiki adı Plaka) Durali (Bahşişköy şimdiki adı Doriskos)
Çamköy (Çamören Çamveren şimdiki adı Pefka) Müsellim (Selimiye şimdiki adı Monastiraki) Odalar (Hotallar şimdiki adı Atami)
Ilıcaköy (Ulucabeyköy şimdiki adı Loutros) Torbalı (Torbalıköy şimdiki adı Pylaia) Güreci (Gürece şimdiki adı Perama)
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.