Sofulu, (Soufli) Yunanistan'da, Batı Trakya'da, Evros ilinin sınırları içinde, Meriç Nehri kıyısında ve dolayısıyla Türkiye sınırına komşu bir ilçe merkezidir. Yunanistan'ın Meriç hattının aşağı yukarı tam ortasında, bu hattın kuzey ucundaki Kumçiftliği (Orestiada) kasabasından 50 km, güney uçta, Ege Denizi kıyısındaki il merkezi Dedeağaç'tan (Alexandroupolis) 65 km mesafededir.

Sofulu'da geleneksel olarak ipekböcekçiliği yapılmaktadır ve Tsipouro şarabı meşhurdur. 19. yüzyılda (ve özellikle 1872'de demiryolu nun Sofulu'ya getirilmesi sonrasında) oldukça gelişmiş, önemli bir bölgesel ticaret merkezi haline gelmiştir.

Sofulu'nun bulunduğu mevkide antik çağda bir yerleşim mevcut olduğu tahmini yürütülmekte ise de, "Sofulu" ismi Evliya Çelebi tarafından Seyahatname'sinde zikredilen ilkler arasındadır. Bugünkü Yunanca ismi de aynı Türkçe isimden kaynaklanmaktadır.

1877 nüfusu 4500 iken, bu rakam 1900'de 10000'e, 1908'de 12-13000'e çıkmıştır. Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve 1922'den sonra Yunanistan'a dahil edilerek Türkiye bağlantılarını (ve bu arada Meriç'in doğu kıyısındaki bağları ve dut ağaçlarını) kaybetmesi şehrin ekonomik açıdan gerilemesine sebep olmuş, sönük bir hudut kasabası haline gelmiştir. II. Dünya Savaşı ve sonrasında da Nazi Almanyası işgalinin ve Yunan İç Savaşı'nın getirdiği kayıpları yaşamıştır. Nüfusu 2011 rakamlarına göre 8.566'dır.

Köyleri

Dobrova Kavakmahalle Taşağıl
Sipahiler Aşağımahalle Karaören
Kervançayırı Sarpdere Dikilitaş
Kayacık Babalar (Goniko) Köseköy (Köse)
Ahlatlı (Ahlatçı) Çömlekçiköy (Lagyna) Kuturca (Kutluca, şimdiki adı Kotronia)
Yelkenci (Lyra) Çilingir Mahalle (Sidirohori) Yılanlı (Şimdiki adı Giannouli)
Sipirmahalle (Sipermahalle) Karapınar (Şimdiki adı Kornofolea) Küçüklü (Küçükler, Kütüklü)
Keseler (Köseler, Kösehanlı) Ruşanlar (Ruşenler, şimdiki adı Roussa) Üçevler (Şimdiki adı Tris Miloi)
Vakıf (Dedemanastırı, şimdiki adı Lykofos) Demirören (Şimdiki adı Sidheron) Mesimler (Mevsimler, şimdiki adı Mesimerion)
Büyük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mega Dherion) Hacalı (Hacıali, Şimdiki adı Korymvos) Yanören (Yanviran, şimdiki adı Yiannouli)
Küçük Dervent (Derebent, Şimdiki adı Mikron Dherion) Çamlıköy (Çam-ıKebîr, Çamköy, Çalı köy, Büyükçam, şimdiki adı Dadia)  

Burada herhangi bir antik kalıntı veya tarihi eser yok. Bu şehirde daha çok masmavi ve tertemiz bir deniz uzun kumsallar var. Ayrıca şehir özellikle akşam saatlerinde hareketli ve canlı. İnsanlar eğlenmeyi seviyorlar. Burayı ziyaret etmeyi düşünürseniz denize girmek, balık restoranlarında muhteşem deniz ürünlerini tatmak ve tavernalarda akşam saatlerinde sabaha kadar süren eğlencelere katılmak, başlıca yapabilecekleriniz bunlar. Fazla zamanınız varsa Semadirek adasına da geçebilirsiniz. Orada tarihi kalıntılar tarih meraklıları için ilginç gelebilir.

Evet İpsala sınır kapısından çıktıktan sonra gerek E-90 karayolu ve gerekse sahilden ilerleyen karayolu takip edildiğinde, Yunanistan’ın Trakya bölgesinde bulunan Aleksandropolis şehri ile karşılaşıyoruz. Yani 32 km.lik uzaklık yaklaşık 30 dakikada alınabiliyor. İstanbul’dan yola çıkıldığında ise yaklaşık 4-5 saat sonra Dedeağaç şehrine ulaşmanız mümkün. İstanbul’dan buraya ulaşmak için toplu ulaşım araçlarına ödemeniz gereken ücret 40 euro civarındadır. Ulaşım için bir diğer alternatif ise havaalanı. Şehirde batı bölümünde küçük bir havaalanı bulunuyor. Dedeağaç ile Selanik şehri arasındaki uzaklık 346 km.dir. Atina şehrine olan uzaklığı ise 750 km.dir. Havaalanı şehir merkezine 6 km. uzaklıktadır.

Buranın bir diğer ismi ise Dedeağaç. Söylenenlere göre 15’nci yüzyılda burada Türk yönetimi etkin iken bir tekke kurulmuştur. Bu tekkeye bağlı topluluğun dedesinin altında oturduğu ağaç, kutsal sayılarak kasabaya Türkler tarafından “Dedeağaç” ismi verilmiştir.

Aleksandrapolis ismi ise; tarihteki Makedonyalı Büyük İskender’den gelmez. İsim 19’ncu yüzyılda yaşamış bir Yunan kralından geliyor. Şehir 1913 yılında Bükreş andlaşması ile verildiği Bulgaristan tarafından Neuly andlaşması sonucu Yunanistan’a ilave edilince dönemin Yunan kralının ismine izafeten bu isim verilmiştir.

Şehir Ege denizi kıyısında bir liman kentidir. Evros yani Meriç nehri bölgesinin en büyük şehridir. Meriç nehrinin yaklaşık 14.5 km. batısındadır. Türkiye ile olan sınırı40 km.dir.

Kentte büyük Türk nüfusu yaşamaktadır. Ayrıca şehirde bulunan "Sağlık Bilimleri Fakültesi" nedeniyle önemli bir öğrenci nüfusu barınıyor. Bir de liman şehri olması nedeniyle özellikle yaz aylarında yoğun turist bulunuyor. Şehrin her yanında Osmanlı izleri, tarih, balık, zeytinyağı görülebiliyor.

Günümüzde şehir nüfusu yaklaşık 115 bin kişi civarındadır ve bu nüfusun 20 bin kişilik bölümü Türklerden oluşmaktadır. Yani şehirde karşılaştığınız orta yaş üzerinde bir yerli ile Türkçe konuşmaya kalkarsanız büyük olasılıkla konuşabilirsiniz. Nüfus içinde büyük çoğunluğu oluşturan diğer gurup Üniversite öğrencileridir. Şehirde Trakya Demokritos Üniversitesinin Tıp Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Temel Seviye Eğitim Bölümü, Eğitim Bilimleri Bölümü bulunmaktadır. Ayrıca Bölgesel Üniversite Hastanesinde çok özel tıbbı operasyonlar yapılabilmektedir.

Gündüzleri cadde, sokak ve kafeleri dolduran gençler şehri canlandırıyorlar. Kafelerin sokağa bakan bölümlerinde teraslar oluşturulmuş ve teraslarda oturup şehrin hareketli sokaklarına bakarak muhteşem güzel zaman geçirebilirsiniz. Öğleden sonraları oturduğunuz kafelerde akşam olunca yer bulamazsınız, çünkü daha önce de söylendiği gibi akşam saatlerinde bütün şehirliler sokaklara çıkıyorlar. 

Tarihi Geçmişi

Bölgenin tarihi geçmişi, MÖ.7’nci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Buralarda görülen ilk yerleşimciler olan Traklar bölgeye geldiklerinde şehrin hemen karşısındaki "Somathraki" yani "Semadirek" adasına yerleşirler. Daha sonra ise yeniden anakaraya çıkıyorlar ve burada yerleşim yerleri kuruyorlar. Özellikle anakarada kurdukları bu kentleri yeni yollar yaparak birbirlerine bağlıyorlar, tapınaklar yapıyorlar, deniz ve kara ticaretini geliştiriyorlar.

Takip eden dönemde yani 1’nci yüzyılda ise bölgede Romalılar görülüyor ve 4’ncü yüzyıla kadar bölgede egemenlik kuruyorlar. 4’ncü yüzyıldan sonra ise, Bizans dönemi başlıyor. Bu dönemde eski bir pagan tapınağı üzerine Kosmosotiras kilisesi inşa ediliyor.

Sonraları Osmanlılar bölgede görülmeye başlıyorlar. 1821 tarihine gelindiğinde ise Yunanlılar bağımsızlıklarını kazanıyorlar. 1869 yılında Maurice de Hirsch isimli bir şahıs Rumeli Demiryolları Şirketinin sahibi olarak bu bölgeye geldiğinde Selanik-İstanbul demiryolu hattının yapımını ve işletme hakkını satın alır. Ayrıca şirket Enez bölgesinde bir liman yapacaktır. Ancak Meriç nehrinin aşırı alivyon taşıması nedeniyle limanın Enez yöresine değil buraya yapılmasına karar verilir. Bunun üzerine burada sahil şeridindeki 10 km. lik kesime liman işletmesi için gerekli antrepolar ve çalışanlar için evler yapılır. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sonucunda ise Ruslar burayı işgal ederler ve şehri yeniden imar ederler. Ancak şehir yine şirket şehri olmaya devam eder.

Sonuç olarak 1871 yılına kadar bir balıkçı köyü olarak gelen şehir, bu tarihten sonra elverişli coğrafi konumu nedeniyle gelişmiş büyümüş ve şehir halini almıştır. Özellikle Selanik-İstanbul demiryolunun yapılması ve şehrin bu demiryolu üzerinde olması gelişimini hızlandırmış ve etkilemiştir. 

Şehir İçi Ulaşımı

Şehirde genellikle ulaşım taksiler ile sağlanıyor. Çünkü taksilerin ücretleri uygun. Özellikle İstanbul ile karşılaştırırsanız, uygun olduğunu görüyorsunuz. Ayrıca ülke genel şartları gereğince beş yaşın üstünde taksi yok. Zaten marka olarak da bayağı kaliteli taksiler var. 

Konaklama

Şehirde çok sayıda otel ve pansiyon bulunuyor. Hatta tüm bölgenin en büyük konaklama tesisleri buradadır. Oteller aynı zamanda toplantı salonlarıyla kongre turizmi için de elverişli yapıdadırlar. Otel fiyatları internetten verilen fiyatlar ile büyük farklılıklar gösteriyor. Bu nedenle otellerden fiyat alırken dikkat etmenizi öneririm. Genellikle fiyatlar iki kişilik oda için 50-150 euro arasında değişiyor. Türkiye’den giden birçok ziyaretçinin genel olarak tercih ettiği otellerin başında Thraki Otel var. Şehir merkezinden yaklaşık 10 km. uzaklıktaki otel eski ama bakımlı, odaları temiz. Ayrıca güzel bir sahili de var.

Şehrin en lüks oteli ise deniz kıyısındaki Grand Hotel'dir. Otelin kapalı yüzme havuzu bulunuyor ve her yere yürüyerek ulaşım mümkündür. 

Ne Yenir ?

Şehirde kıyı şeridinde birçok balık lokantası var. Bu lokantalarda; deniz ürünleri ve mezelerin tadına bakabilir ve barbayani isimli yöresel içkiden içebilirsiniz. Bu içki rakıya benziyor. Fiyatlar genel olarak uygun. Özellikle İstanbul balık lokantalarının fiyatları yanında çok uygun. Bu uygunluk özellikle yöre valiliğinin sıkı denetimleriyle sağlanıyormuş. Bir balık restoranı önermemiz gerekirse "Taverna Nea Hili" olabilir. Bu restoran zeytinliklerin arasında kalıyor ve özellikle mezeleriyle ünlüdür. Zaten kapısında çok sayıda İstanbul plakalı otomobil görebilirsiniz.

Şehirde diğer bir mekan Ouzeri denilen ve Yunan rakısı Uzo’nun isminden gelen isimle anılan barlar yani bir tür meyhanelerdir. Bunlar özellikle mezeleriyle öne çıkıyor.

Bunun dışında bu şehirde özellikle denize bakan kafeteryalarda oturup kahve için ve güneşin batışını izleyin. Güneş battıktan sonra ise şehirde muhteşem bir hareketlilik başladığını göreceksiniz. Yunanlılar genellikle akşam yemeklerini geç saatlerde yemeyi tercih ediyorlar. Daha sonra ise geç saatlere ve hatta sabaha kadar sokaklarda oluyorlar.

Bu arada büyük peynir üreticilerinden "Evropharma"nın merkezi buradadır. 

Deniz

Şehrin kıyı şeridinde deniz çok temiz. Çünkü denizdeki kimyasal kirliliği önleyici tedbirler alınmış. Hatta sahillerinin "Mavi Bayrak"ları bulunuyor. 

Şehirdeki Gezi

Şehirde en işlek cadde olarak Dimokratias caddesi görülüyor. Leoforos Dimokratias caddesi zaten şehrin hemen merkezinde limana paralel uzanıyor. Şehri boylu boyunca geçiyor. Cadde üzerinde birçok kafeterya ve alışveriş merkezleri, dükkanlar bulunuyor. Ancak özellikle sizlere hatırlatmamız gereken husus şehirde tam bir "siesta" uygulaması olması. Yani saat 13.00-17.00 arasında tüm dükkan sahipleri siesta yani uyku molası veriyorlar ve dükkanlarını kapatıyorlar. Özellikle hafta sonlarında dükkanlar mutlaka kapalıdır. Hatta benzin istasyonları bile kapalı. Yani özel aracınız ile gitmeye niyetlenirseniz bu durumu mutlaka dikkate almalısınız. Öte yandan bir gerçek daha var, İpsala sınır kapısından çıkışta birçok özel araç yakıt deposu boş olarak çıkış yapıyor. Çünkü Yunanistan yani bu bölgedeki yakıt fiyatları Türkiye'deki fiyatların çok altındadır. Bu nedenle bir çok gezgin özel araçları ile yola çıkarken yakıtı Yunanistan topraklarından almayı düşünüyorlar. 

Şehrin tüm caddeleri ve sokakları tertemiz ve pırıl pırıldır. Çarşıları canlı ve hareketlidir. Gece hayatı nispeden daha renkli. Akşam saatleri geldiğinde sahildeki yol araç trafiğine kapatılıyor. Sonra da tüm kafeler, barlar, tavernalar ve balık lokantaları gerek şehir yerlileri ve gerekse yabancı turistler tarafından dolduruluyor. Şehir yerlileri eğlenceyi o kadar çok seviyorlar ki her gün saat 22.00’den sonra bütün kafeteryalar ve eğlence merkezleri çılgınca eğlenenler ile doluyor. Yani her fırsatta dışarıdalar. Gündüz siesta adı altında uyku ve gece geç saatlere kadar eğlence. Bu yaşantının sonucu da şu anda Yunan ekonomisinin batmış olması.

Dedeağaç Camisi

Şehir merkezinde Leoforos Dimokratias caddesindedir. Dedeağaç tren istasyonunun hemen ilerisindeki bir sokakta, şehrin tek camisidir. Bazı yerlerde ismi "Selahattin Camisi" olarak da geçmektedir. Şehir merkezinde günümüze kadar ayakta kalabilen tek camidir. Caminin tarihçesinde hazin bir öykü var. Şöyleki 1912 Balkan Savaşında cami ve içindeki Müslüman halk Bulgarlar tarafından yakılmıştır. 1921 yılına gelindiğinde ise cami Yunanlılar tarafından onarılmıştır. Ancak caminin ilk olarak kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değildir. Son olarak cami 13 Mart 1993 tarihinde çıkan bir yangın sonucu tamamen yanarak yok olmuştur. Yangın olayının faili meçhuldur. Yunan hükümeti yangın olayından sonra camiyi yeniden onarttırmış ve günümüzde halen ibadete açıktır. Ancak çevresindeki büyük apartmanlar caminin görüntüsünü etkiliyor. Adeta uzaktan görünmesi engellenmiş gibi bir hava var. Hatta minarenin tepesindeki hilal sökülmüş ve bahçesinde azınlık okulunun bulunması nedeniyle Yunan bayrağı dalgalanıyor. Azınlık okulu dedik de, burası bir Türk azınlık okulu. Ancak bu Türk okulunun pek fazla öğrencisi var denilemez. 

Deniz Feneri

Şehrin sembolüdür. 1880 yılından kalmadır. Sultan II.Abdülhamit tarafından yaptırılmıştır. Hemen deniz kıyısında sahil kesiminde yükseliyor ve şehrin en hareketli bölgeleri fenerin bulunduğu mahaldedir. 

Semadirek Adası (Samothraki) 

Adaya deniz yolu ile ulaşılabilen tek noktadır. Ada ile şehir arasındaki ulaşım yaklaşık 1-2 saat sürmektedir. Kavala ile ada arasındaki deniz ulaşımı ise 5-6 saat sürüyor. Adanın boyutu 178 km.karedir. Uzunluğu ise 17 km.dir.

Ekonomik etkinlikler balıkçılık ve turizm üzerine kuruludur. Ayrıca granit ve bazalt gibi yeraltı kaynakları da bulunmaktadır. Adanın Fengari dağı 1611 metre yüksekliktedir.

Ada özellikle yaz aylarında mutlaka gezilmesi gereken bir yerdir. Kumu sarı ve tertemiz deniziyle doğanın güzellikleri birleşmektedir. Adada nehir ve şelaleler arasında yürüyüş yapabilir kuş seslerini dinleyebilirsiniz.

Ayrıca adada çok sayıda antik kalıntılar da görülebilir. Özellikle antik dönemlerde dini törenlerin yapıldığı bir site olan "Sanctuary" önem kazanmaktadır. Çünkü bu dini yer dönemin birçok ünlüsü tarafından ziyaret edilmiştir. Antik kent kalıntılarının bulunduğu yer ise "Pelasgians" olarak bilinir. Burada Kayralılar ve Traklar egemenlik kurmuşlardır.

Hatta günümüzde Paris-Louvre Müzesinde sergilenen "Kanatlı Zafer Tanrıçası Nike" heykeli 1863 yılında buradan bulunarak kaçırılmıştır. 1863 yılında Fransız arkeologlar tarafından bulunan ve MÖ.190 yılından kalan anıt başsız olarak adanın dini sitesi olan Sanctuary bölgesinde bulunmuştur.

MÖ.508 yıllarında Persler adada hakimiyeti ele geçirirler. Daha sonra ise ada Helen hakimiyetine girer. Ada tarihindeki diğer önemli bir husus İsa’nın havarisi Pavlus’un Filistin dışında ikinci misyonerlik yolculuğuna yani Makedonya’ya giderken Semadirek adasında bir gece geçirmiş olmasıdır ki bu durum İncil de yazılıdır.

Adaya giderseniz ilk olarak limanın kenarında uzanan dar ve uzun bir ana caddenin bulunduğu Kamariotissa denilen köyü göreceksiniz. Burada hediyelik eşya satış dükkanları ve plajlar var. Ayrıca yine burada araba ve motosiklet kiralayabilirsiniz. Burada özellikle yaz aylarında yoğun turist akımı oluyor. Buranın hemen arkasında konaklama tesisleri var. Yaklaşık 14 km. lik bir yol sonunda ise Therma şehri var. Buradada oteller, kiralık daireler, dükkanlar ve restoranlar bulunuyor. Ayrıca yemyeşil bitki örtüsü oldukça güzel bir görünüm ortaya koyuyor. Therma aynı zamanda adanın kaplıcalar sitesidir.

Adanın başkenti Hora şehridir. Burası ada sakinlerinin korsanlardan gizlenmek için daha yukarılara ve iç kesimlere dağın doğal amfitiyatro gibi olduğu yere kurulmuştur. Yamaç boyunca dar sokaklar küçük ama şirin kasabaya ayrı bir güzellik vermektedir. Burada popüler restoranlar, batı tarzı kafeteryalar ve denizin muhteşem güzel manzarasını izlemek mümkündür. Aynı zamanda adanın küçük hastanesi de bu şehirdedir. Bir de foklör müzesi, bir kale kalıntısı da görülüyor.

Adanın diğer öne çıkan özelliklerinden birisi de plajlarıdır. Kamariotissanın güney kıyısında yaklaşık 16 km. uzaklıkta mükemmel bir kaya blok üzerinde yükselen tepelerin hemen önündedir. Plaj gayet sessiz, güneş şemsiyeleri ve sahilde bir bar, mükemmel bir balık restoranı, duşlar ve şezlonglar bulunuyor. Plajın uzunluğu 800 metredir.

2011 yılı nüfusu 51.316'dır.

Köyleri

Seymenli Hancağız Kamil köyü
Karakaya Çamlıtepe Sarıkaya
Saranlı Beyköy Pişmanköy
Çukurcuhanı Yeni Rumcuk Çukurören
Büyük Vakıf Döllen Dikilitaş
Küçük Vakıf Hallıköy Ilıca
Eski Rumcuk Yeniköy Osmancık
Çeşmecik (Vrisoula) Kırka (Kirki) Şahinler (Antheia)
Obalar (Apalos) Musaköy (Musalar) Fındıcak (Leptokarya)
Kavacık (Lefkimmi) Bıdıklı (Tychero) Hasanlar (Avra)
Teke (Tavri) Miri (Meğri) Doğancı (Doğanca)
Derbent (Derebent) Kışlakköy (Koila) Güvendik (Mesimvria)
Kösemecit (Mesti) Doğanhisar (Aisymi) Hasanbey (Çiftliği)
Üçkurnalar (Üçkurnalı) Çekirdekli (Amfitriti) Patra (Bahadırören)
Koyunyeri (Provatonas) Saranlı (Ardanio) Çobanköy (Sykorrachi)
Merhamlı (Muhramlı şimdiki adı Peplos) Bahçeköy (Alibeyçiftliği şimdiki adı Kipi) Muhacırköy (Çaybaşı Çayerşi)
Gemiciköy (Bahşibeyi şimdiki adı Gemisti) Domuzdere (Yunusdere şimdiki adı Nipsa) Budine (Budina Budama)
Köpekliköy (Köpüklüköy şimdiki adı Thymaria) Sağırlar (Sarlar Sarılar şimdiki adı Plaka) Durali (Bahşişköy şimdiki adı Doriskos)
Çamköy (Çamören Çamveren şimdiki adı Pefka) Müsellim (Selimiye şimdiki adı Monastiraki) Odalar (Hotallar şimdiki adı Atami)
Ilıcaköy (Ulucabeyköy şimdiki adı Loutros) Torbalı (Torbalıköy şimdiki adı Pylaia) Güreci (Gürece şimdiki adı Perama)

İskeçe (Xanthi), Yunanistan'ın kuzeyinde, Batı Trakya'da, aynı adı taşıyan ilin merkezi olan kenttir.

Buraya "binbir rengin şehri" de deniliyor. Düzlük bir alanda kurulan şehir, eski ve yeni şehir olarak iki kısımdan oluşuyor. Eski İskeçe dağın yamacında kurulmuş dar sokaklardaki Türk evlerinden oluşuyor. Her mahallede bir cami var. Şehir merkezinde ise 5-6 civarında cami bulunduğu söyleniyor.

Kavala-İskeçe arasındaki karayolu uzaklığı 55 km.dir. Yol boyunca kendinizi Anadolu'nun bir bölgesinde ilerliyormuş gibi hissedebilirsiniz. İskeçe şehrinin arka kısmındaki dağ üzerinde ilerleyen küçük yoldan gidildiğinde birçok spor yapan insan ve kiliseler görebiliyorsunuz.

İskeçe ismi "Eskice" sözcüğünden gelmektedir. Osmanlılar döneminde burada iki tane yerleşim yeri varmış. Bunlar Eskice ve Yenice olarak isimlendiriliyormuş. Yine aynı dönemde Yenice denilen merkez büyük bir yangın sonucu yok olunca, buradaki insanlar bugünkü İskeçe merkeze taşınmışlardır. Bu yangın felaketine uğrayan Yenice günümüzde bir köy olarak bulunmaktadır. Evlerinde ise mutlaka balkon bulunmaktadır. Şehirde balkonsuz ev bulunmuyor. Özellikle bahar ve yaz aylarında balkonlarından çiçekler sarkmaktadır.

Yunanistan ülkesinde Gümülcine ve Dedeağaç ile birlikte Türklerin en çok barındığı şehirlerden biridir. Ancak Lozan Barış Anlaşması ardından buradaki Türk nüfusun büyük bölümü mübadeleye tabi tutulmuştur.

Günümüzde İskeçe şehrinde her yıl Şubat ve Mart aylarında Karnaval düzenleniyor. Karnaval muhteşem güzel, buraya karnaval zamanı gitmenizi öneriyoruz. Ayrıca Eylül ayında "Kasaba Festivali" düzenleniyor. Ayrıca her cumartesi günü düzenlenen kent pazarı da çevreden gelenlerin ilgisini çekiyor.

2011 yılı yerel yönetim reformunda Yeniköy (Stavroupoli) belediyesi İskeçe belediyesine bağlanmıştır. Şehrin 2011 nüfusu 48.879'dur.

Osmanlı Dönemi 

İskeçe'de, 20. yüzyılın başından kalma Osmanlı mimarisine sahip yapılar İskeçe bölgesi ile ilgili ilk tarihi kayıtlar MÖ 879 yılına dayanır. Küçük bir yerleşim birimi olarak başlayıp, Trakya tarihinin, (iç) savaşlar, yıkımlar gibi, tüm evrelerinde yer aldı. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu 1363 yılında Edirne'nin fethi ile Balkanlar'a yerleşmiş olsa da, İskeçe'nin yanı sıra bugünkü Kavala, Drama ve Serez bölgelerinin Osmanlı hâkimiyeti altına girmesi ancak 26 Eylül 1371 tarihindeki Çirmen zaferi ile gerçekleşmiştir.

Yerel Türk nüfusunu güçlendirmek amacıyla Anadolu ve özellikle Konya bölgesinden İskeçe ve civar illere halk yerleştirilmiştir. Osmanlı'nın genişleme döneminde, İskeçe, orduların çıkış noktalarından biri iken, Osmanlı'nın Balkanlar'daki hâkimiyeti azalma sürecine girdikten sonra, İmparatorluğun Balkanlar'da tutunmasında belirleyici rol oynamıştır.

1715 yılına gelindiğinde İskeçe tütünü ile tanınmış ve bu ürünü sayesinde bölgenin refah düzeyi artmıştır. Mart ve Nisan 1829'da gerçekleşen iki şiddetli deprem ile şehir büyük bir yıkıma uğramış, ancak bu olay yeniden yapılanmasında büyük öneme sahip olmuştur.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'daki sınırlarının bu bölgeye gerilemesi ile birlikte, bölgeye olan Rus ve Bulgar saldırıları artmıştı. Osmanlı İmparatorluğu'nun yardımından yoksun olarak, İskeçe halkının da katıldığı Batı Trakya Türklerinin silahlı mücadelesi ile, Osmanlı için son derece olumsuz şartlar içeren Ayastefanos Antlaşmasının daha sonra Berlin Antlaşmasına dönüşmesinde katkıları olmuştur.

İskeçe Balkan Savaşları esnasında, sırası ile Bulgaristan, Yunanistan ve yine Bulgaristan tarafından işgal edildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun Edirne'yi yeniden ele geçirdiği dönemde yöre halkının mücadelesi ve Osmanlı tarafından yapılan yardımlar sayesinde İskeçe ve Gümülcine'deki Bulgar hâkimiyeti kaldırıldı. Ancak, ardından kurulan ve İskeçe'yi de kapsayan Garbi Trakya Hükümeti'nin, 1 Eylül 1913 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesi, Osmanlı, Rusya İmparatorluğu ve Bulgaristan tarafından hoş karşılanmayınca, bölgede etkinlik gösteren Osmanlı subayları geri çağırıldı ve İstanbul Antlaşması ile İskeçe dâhil, Batı Trakya bölgesi Bulgaristan'a bırakıldı.

Yunanistan Dönemi

I. Dünya Savaşı

I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ile İskeçe, Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki cephenin ortasında kaldı. Osmanlı'nın savaşa katılması ve Bulgaristan'ın hâkimiyetinin azalması ile birlikte bölgeyi Yunanistan'a bağlamayı amaçlayan, Yunanistan ve Fransa denetimli kuruluşlar etkinlik göstermeye başladılar. Yunanistan'ın diplomatik girişimler ile bağımsızlık çabalarını bastırdığı bölgede, İskeçe'nin de dâhil olduğu Batı Trakya'nın akıbetinin halkoyu ile belirlenmesine karar verildi. Mayıs 1920'de gerçekleşen halkoyu ile, Türk nüfusu ezici çoğunluğu elinde bulundurmasına rağmen, sonuç bölgenin Yunanistan'a bağlanması yönünde oldu.

Millî Mücadele döneminin sona ermesi ve Lozan Anlaşması'nın imzalanması ile İskeçe Türk halkı nüfus mübadelesinden muaf tutuldu.

II. Dünya Savaşı

İskeçe bir kez daha II. Dünya Savaşı'nda Bulgaristan tarafından işgal edildi. Bunu takip eden Yunan İç Savaşı boyunca da İskeçe halkı yerel mücadelelerde yer almaya devam etti.

Yakın Dönem 

Günümüzde ise, İskeçe'de Batı Trakya Türkleri'nin azınlık sorunları ve insan haklarının Yunanistan tarafından ihlallerine karşı siyasi mücadele sürmektedir.

Eğlence

Şehirde çok sayıda restoran, taverna ve bar bulunuyor. Barlar sokağına gidebilirsiniz ve hatta meraklısı için şehirde bir de "Casino" var. Ama tavernalarda genellikle garsonlar pek hareketli değildir.

Ne Yenir?

İskeçe bölgesinde geleneksel lezzetlerden tatmak isterseniz size önerebileceğimiz restoran "Peramsa"dır. İskeçe tatlıları ve kuruyemişleriyle öne çıkan bir yer. Özellikle şehir meydanında tatlıcı dükkanları var. Burada Yunan peynirleri de çok ünlü. 

Ne Satın Alınır?

Buradan mutlaka kurabiye satın almalısınız. Yukarıda sözü edildiği gibi şehir meydanındaki tatlıcılara mutlaka uğramalısınız. Kurabiye ise bademli un kurabiyesi denilebilecek türdendir.

Ama unutmayın ki bir pazar günü buraya gittiyseniz her yerin kapalı olduğunu göreceksiniz. Hafta içi günlerinde ise dükkanlar saat: 09.00 ile öğleden sonra 2 arasında açık kalıyor. Yani saat 14.00'den sonra siesta yapmaya gidiyorlar ve dükkanların hepsi kapanıyor. Yunan ekonomisinin krize girmesine şaşmamak gerek.

Gezilecek Yerler

Şehrin tam ortasında geniş bir meydan var. Bu meydanda ise güzel bir saat kulesi görülüyor. Meydanda ayrıca çok sayıda kafeterya ve restoran bulunuyor. Pazar günleri dışında bu meydan oldukça hareketli.

Meydanın hemen kuzey tarafında büyük bir kilise var.

Çarşıdaki sokaklar dar. Bu dar sokaklarda eski evlerin arasında gezinebilirsiniz. Bu eski evlerin hepsinin cumbalı balkonları var. 

İskeçe Meydanı

Dar sokaklardan geçerek İskeçe meydanına ulaşın ve burayı gezin. Burası şehrin tam ortasında genişçe bir meydandır. Bu meydanı süsleyen görkemli bir saat kulesi var. Meydanda çok miktarda kafetarya ve restoran bulunuyor. Meydandaki mekanlardan birinde oturup Türk kahvesi içmelisiniz ki Yunanlılar buna Yunan kahvesi diyorlar.

Meydanın hemen batı yönünde bir kilise var.

Saat Kulesi

Şehirde Osmanlı döneminden kalma yapıdır. Aslında şehirde Osmanlı döneminden kalma iki tane saat kulesi bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Pazar Yeri Camisinin yanındaki saat kulesidir ki bu kule 1943 yılında Bulgarlar tarafından yıkılmıştır. Günümüzde bu kulenin yalnızca resimleri görülmektedir. Diğer saat kulesi ise şehir meydanındadır ve günümüzde ayaktadır. Bu saat kulesi 1870 yılında İskeçe'nin önde gelen ailelerinden Hacı Emin Ağa tarafından yaptırılmıştır.

İskeçe Belediyesi 1972 yılında Şehir Meydanındaki bu saat kulesini Türk-Osmanlı kültür mirası olması nedeniyle yıkmaya kalkmış ancak halkın tepkileri sonucu yıkılma engellenmiştir. Ancak kule yıkılamamış olmasına rağmen kitabeleri yok edilmiştir.

Tanınmış İskeçeliler

  • Demokritos
  • Manos
  • Hacıdakis
  • Mehmet Emin Aga (Müftü)
  • Protagoras
  • Şerif Gören
  • Necla Nazır (Sanatçı)

Gümülcine (Komotini), Yunanistan'ın Trakya bölgesinde, Rodop ilinin merkezi ve önemli miktarda bir Türk nüfusun yaşadığı bir şehirdir. Şehrin 2011 toplam nüfusu 55.812'dir.

E-90 karayolu üzerindedir. Ayrıca şehrin güneyinden Egnatia otoyolu geçmektedir.

Batı Trakya bölgesinin en merkezi şehridir. Deniz kıyısında değil içeride kalıyor. Şehrin Gümülcine isminin bölgeye ilk yerleşen insanlardan olan "kömürcü nine"den geldiği söylenmektedir. Diğer bir söylentiye göre Yunan hekimlerinden Bilkos cüzam hastalığına yakalanan kızı Rumçine'yi bu şehre gönderir. Gümülcine şehrinin havası ve suyu kızın hastalığını iyileştirir ve Rumçine'de bu şehri imar ettirir. Yunanlılar bu şehre Rumçine adını vermişlerdir. Osmanlı-Türk yönetiminde ise bu isim Gümülcine olarak değiştirilmiştir.

Geçmişte şehrin merkezinden bir nehir geçmekte iken bu nehrin yarattığı seller nedeniyle daha sonra şehrin ana caddeleri değiştirilmiştir. 

Nüfusun büyük kısmı Yunanlı olmasına rağmen yine de bir Türk şehri olma kimliğini halen korumaktadır. Nüfusun % 40’ı Türklerden oluşmaktadır. Zaten camilerin minarelerin silüetleri gökyüzüne yükseliyor ve ayrıca yollarda dolaşırken rahatlıkla geleneksel kıyafetleri içindeki Türkleri ve Türkçe konuşan insanları görebiliyorsunuz.

Şehir Trakya Demokritos Üniversitesine ev sahipliği yapmaktadır. Üniversite 1973 yılından beri burada konuşlanmıştır.

Gümülcine’nin Coğrafi Konumu

Yunanistan’ın kuzeydoğu köşesinde, doğuda Evros, batıda Nestos olmak üzere iki nehir arasında, kuzeyde Rodop masifi (Rodop Dağları) ve güneyde Ege Denizi ile sınırları çizilmiştir. Gümülcine (Komotini) şehri, Yunanistan’ın Batı Trakya kesiminde Bulgaristan sınırının karayoluyla 23 km güneyinde yer alır. Gümülcine, Rodop ve Evros’un genel dış işleri ve merkezine sahip olan Batı Makedonya ve Trakya bölgesinin idari merkezidir. Şehrin kuzeyinde Rodop Dağları uzanmaktadır. Batısında Xanthi (İskeçe) güneybatısında Kavala ve Selanik şehirleri yer almaktadır.

Şehrin güneyinde Ege Denizi, güneydoğusunda ise Alexandroupolis (Dedeağaç) şehri yer almaktadır. Avrupa’yı Türkiye’ye ve Asya’ya bağlayan aynı zamanda Bulgaristan ve Nymfoia’dan geçen karayoluyla kesişen "Egnatia Odos" (Çevre Yolu) Gümülcine’den geçmektedir. Nymfoia gümrük kapısı Avrupa’ya olan turist geçişlerini ve ticaret aktivitelerini kolaylaştırmaktadır. Bu kapının Gümülcine’ye olan uzaklığı yaklaşık 25 km’dir. Bu güzergah üzerinden devam eden karayolu Porto-Logos Limanı’na; uluslararası havalimanına ve transit ticaret merkezi olan Alexandroupolis’e (Dedeağaç) doğru devam eder. 

Gümülcine’nin Tarihi Geçmişi 

Trak boylarından Odrysler’in kurduğu eski bir kent olan Gümülcine, önce Perslerin (M.Ö. V. yy.), ardından da II. Philippos döneminde Makedonyalıların (M.Ö. IV. yy.) istilasına uğramıştır. Daha sonra Makedonya Krallığı’nı yıkan Roma İmparatorluğu topraklarına katılan kent (M.Ö. 280), bu devletin ikiye bölünmesi üzerine (M.S. 395), Komarkhia adıyla Bizans’ın payına düşmüştür. I.Murat’ın Evrenos Bey komutasında gönderdiği akıncı birlikleri Rumeli’de önce Dimetoka’yı sonra Gümülcine’yi Osmanlı topraklarına katmışlardır (1361). Ancak, aynı yıl fethedilen öteki kasaba ve kalelerin elden çıkması üzerine uç merkezi İpsala’dan Gümülcine’ye kaydırılmış ve Rumeli’de batıya yönelik akınlar buradan yönetilmeye başlanmıştır. Ferecik, Dhrama (Drama) ve Kavala’yı alan Türk kuvvetleri Serez’i de fethedince (1382), uç merkezi buraya taşınmış; Gümülcine, Paşa sancağına bağlı bir kadılık durumuna getirilmiştir (1385). Alaiye kalesini ele geçiren Gedik Ahmet Paşa tarafından Alaiye beyi Kılıç Arslan’a dirlik olarak verilmiştir (1471). XVII. yy. sonlarında ilmiye sınıfından bazı önemli kişiler için arpalık olarak ayrılmıştır.

Avrupa’da Osmanlı Devleti’nin sınırlarının daralmaya başlaması sonucu Gümülcine’nin önemi giderek artmıştır. 1828-1829 Türk-Rus savaşından sonra beş sancaktan oluşan Edirne vilayetinin Filibe sancağına bağlı bir kaza merkezi olmuştur (1830). 1877-1878 Türk-Rus savaşının ardından yeniden düzenlenen Edirne vilayetine bağlı birinci sınıf bir sancak konumuna getirilmiştir (1879). Balkan Savaşı sırasında Kırcaali-Edirne hattını korumakla görevli Türk ordusunun Bulgarlara yenilerek teslim olması üzerine (23 Ekim 1912) Gümülcine’de Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmış oldu. Edirne kurtarıldıktan sonra Hurşit Paşa’nın Kuşçubaşı Eşref ile Süleyman Askeri komutasında Bulgar işgalinde kalan Türk topraklarına gönderdiği akıncı birlikleri Ortaköy, Koşukavak, Mestanlı, Kırcaali’yi ele geçirdikleri gibi, bölgenin merkezi olan Gümülcine’ye de girmişlerdir (31 Ağustos 1913).

Burada Garbi Trakya geçici hükümetini kuran Türkler, yönetimin başına da müderris Salih Efendi’yi getirmişlerdir. Böyle bir yönetimin İstanbul ve Sofya’da olumsuz tepkiler oluşturması sonucu geri çağrılan Türk komutanlar, Batı Trakya yönetiminin bağımsızlığını ilan ettiler (25 Eylül 1913). Bulgarların Ege Denizi’ne inmesini istemeyen Yunanlılar, Batı Trakya hükümetini destekleyerek para ve silah yardımında bulunmuşlardır. Başkenti Gümülcine olan bu yeni Türk Devleti’nin bayrağı beyaz, yeşil siyah zemin üzerine ay-yıldızdı. Ancak bu konuda olumsuz bir tutum takınan Babıalî, özelliklede Enver Paşa’nın hastalanmasından yararlanan Cavit Bey ve Cemal Paşa, Batı Trakya’yı Gümülcine ile birlikte Bulgaristan’a bırakmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonunda (1919) Gümülcine’yi Bulgarlardan alan Fransızlar Yunanistan’a vermişlerdir.

Gümülcine (Komotini) Şehrinin İsmi Nereden Geliyor?

Şehrin adının nereden geldiğine dair çeşitli görüşler vardır. Bunların en güvenilir olanı Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” eserinde bahsedilen olaydır. Bu esere göre Komotini ismi, Bizans döneminde burada yaşamış olan Profesör Stilpone Kyriakidhis’in soyadından gelmektedir. Teorinin güvenilir olmasının nedeni ise Bizans döneminde yer isimlerinin seçkin kişilerin soyadlarından seçilmiş olmasından kaynaklanır.

Osmanlıların şehri fethetmesi ile birlikte Osmanlıca’da “Koumoudzina” kelimesinin karşılığı bulunmadığı için kelimenin okunuşu olan “Gumuljine” kelimesi Türkçeleştirilerek Gümülcine haline gelmiştir. 1919’da tekrar Yunan yönetimine giren şehre Rumca adı geri konmuş ve Komotini denmiştir. Ancak burada yaşayan Türkler burayı Gümülcine olarak adlandırmaktadır. 

Gümülcine'de Turizm

Kentin önemli bir tarihi geçmişi bulunmaktadır. Bizans ve Osmanlı dönemine ait pek çok tarihi esere rastlanan kentte bir arkeoloji müzesi ve birde halk müzesi yer almaktadır. Ayrıca Gümülcine’de görülmeye değer pek çok tarihi ve turistik mekan yer almaktadır. Kentin güneyinde yer alan Ege Denizi kıyılarındaki ufak yerleşmeler bölgedeki turizm aktivitelerini arttırmaktadır. Ancak yine de şehri fazla turist ziyaret etmezken; turizmin şehir ekonomisine büyük bir katkısı da yoktur. 

Gezilecek Yerler

Şehri yürüyerek gezmek mümkündür. 

Eski Cami

Şehirde irili-ufaklı yaklaşık 20 cami bulunduğu söyleniyor. Bunlardan 3 tanesi şehir merkezinde ve diğerlerinden daha büyüktür. En gösterişli olanı ise tek şerefeli mütavazi bir minaresi olan "Eski cami" dir. Gümülcine balık hali yakınında Eski mahallededir. Zaten,Eski Mahallede bulunması nedeniyle Eski cami ismi verilmiştir. Oysa diğer cami yani Yeni cami bu camiden 25 yıl önce yapılmıştır. Caminin güney kısmında Gazi Evrenos Bey İmareti ve kuzeyinde de yakın geçmişte yıktırılan bir tarihi hamam bulunmaktadır.

Cami 1608-1610 yılları arasında yapılmış ve 1678 ile 1855 yıllarında onarım görmüştür. Özellikle 1855 yılında Sultan Abdülmecit dönemindeki onarımda cami genişletilerek bugünkü görünümüne kavuşmuştur.

Caminin tek kubbesi kiremitle örtülmüştür. Haziresinde ise Sultan IV.Murat’ın torunu Mehmet Bey gömülüdür. 1912 yılına kadar caminin tek şerefeli bir minaresi bulunuyormuş. Anca, Bulgarlar bölgeyi işgal ettiklerinde bu orijinal minare kaidesine kadar yıkılmış ve çan kulesi haline sokularak cami, kiliseye çevrilmiştir. Ayrıca Gazi Evrenes Bey İmareti gibi bu camiyi de soymuşlar ve süslemeleri tahrip etmişlerdir. Sultan IV.Murat’ın torunu Mehmet Beyin mezarının üstünde bulunan kurşun kaplı zarif kubbeli türbeyi yıkmışlardır. Hatta daha da ileri giderek mezarı kazmışlar çıkardıkları kemikleri toplayarak Sofya’ya Bulgar kralı Ferdinand’a göndermişlerdir.

Evet cami, 6 yıl boyunca kilise olarak kalır. 1919 yılında Trakya bölgesi Yunanistan’ın hakimiyetine girince o dönemdeki azınlıkların müracaatı üzerine Fransız Komutan General Sharpi tarafından tekrar Türk cemaatine verilir ve eski kaidesi üzerine bugün görülen iki şerefeli minaresi yapılarak cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Yine Balkan Savaşında Bulgarların tahrip ettikleri iç süslemeler ise 2002 yılında Kütahya Çinileriyle yeniden yapılmıştır.

Bu caminin hemen yanında eski Türk mimarisi özelliklerini gösteren bir yapı daha var. 

Gazi Evrenos Bey İmareti

Şehir merkezinde Eski caminin hemen arka tarafındadır. Osmanlı-Türk mimarisinin ilk örneklerinden sayılmaktadır. Gümülcinenin 1361 yılında Gazi Evrenos Bey tarafından fethinin ardından 1365-1385 yılları arasında yapılmıştır.

İmaret kısaca "aşevi" yani ihtiyaç sahiplerinin ağırlandığı bir kurumdur. Bünyesinde cami, okul, misafirhane bulunan bir komplekstir. İmaret Osmanlı döneminden kalma olmasına rağmen yıllarca şehrin Elektrik İdaresi tarafından santral olarak kullanılmış büyük hasar görmüş ve günümüzde "Hıristiyanlık Müzesi" olarak kullanılıyor. Bu müze içinde ise Hıristiyanlık figürleri ve ikonalar sergileniyor. Yapı kiremit çatılı, kubbeleri ve heybetli yuvarlak kirişleriyle dikkat çekiyor. 

Yeni Cami

Şehir merkezinde çarşının orta yerindedir. Bu nedenle sosyal hayatın bir parçası olmuştur. Yapılış tarihi ve yaptıranı bilinmemektedir. Ancak muhtemelen 16’ncı yüzyılın sonlarında ve Defterdar Ekmekçizade Ahmet Efendi Paşa tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Hatta orta kapısı üzerinde bulunan kitabede III.Murat döneminde Defterdar Ahmet Paşa tarafından 1585 yılında yaptırıldığı yazılıdır.

Kubbeli ve yanında tek şerefeli bir minaresi görülüyor. Avlusunda ise Osmanlı dönemi izlerini taşıyan büyükçe bir mezarlık var. İçinde nadir İznik çinilerini barındırmaktadır. Motiflerle süslenmiş iç kısmı muhteşem güzeldir. Türkiye sınırları dışında bulunan en iyi korunmuş Türk çini sanatının örneğidir.

Bu arada Yeni caminin hemen yanındaki Osmanlı mimarisiyle yapılmış; "Müftülük Binası" görülüyor. Ayrıca yine külliyenin içinde üstü kurşun örtülü kitaplık, ders odaları, oturma odaları, mezarlık, çeşme ve türbe bulunmaktadır. 

Saat Kulesi

Yeni caminin hemen yanında-bahçesindedir. Yapımına Sultan II. Abdülhamit döneminde 21 Ekim 1884 tarihinde başlanmış ve 10 Ekim 1885 tarihinde tamamlanmıştır. Yaptıran ise Gümülcine Sancak Yöneticisi Abdulkadir Kemali Paşa'dır. Bina dört katlı bir yapıya sahiptir. Aşağıdan yukarıya doğru her katta biraz daha daralmaktadır. Üçüncü katın üst kısmına yerleştirilmiş bir saat kadranı zamanı göstermekte ve bugün hala çalışırlığını sürdürmektedir.

Kulenin orijinal kitabesi halen üzerinde durmaktadır. En son olarak 1997-1998 yıllarında onarımdan geçirilmiştir. Kulenin çevresindeki sokaklarda Osmanlı mimarisiyle yapılmış dükkan ve evler görebilirsiniz. 

Hearth of the City

Şehrin orta yerindedir. Burada yaprak dökmeyen ağaçların bulunduğu büyük bir park var. Parkta 15 metre yüksekliğinde kılıç şeklinde "Kahramanlar Anıtı" görülüyor. Bu anıt savaşlarda hayatını kaybeden Yunan askerleri anısına 1967 yılında dikilmiştir. Kılıç anıtının hemen karşısında buraya kadar gelmişken mutlaka uğramanızı önereceğimiz bir yer var. "Nedim Pastaneleri". Evet bunlar tatlıları ile günümüzde bütün Batı Trakya ve hatta Yunanistan’da meşhur olmuşlar ve özellikle sucuklu lokumları harika.

Özellikle geceleri buradaki "Orta kare" yani "Plateia İrinis (Barış Meydanı)" öğrenciler tarafından hareketlendiriliyor. Bölgede ayrıca mağazalar, dükkanlar, süpermarketler, sinema kompleksi, kafeterya ve restoranlar bulunuyor. Parkın diğer ucunda küçük Aziz Paraskevi Kilisesi var. 

Bizans Kalesi

Gümülcine içinde eski bir kalenin var olduğu Gümülcineliler tarafından bilinmektedir. Bu kalenin içinde II.Dünya Savaşından önce Yahudiler oturuyormuş. Burada bir de sinegogları bulunuyormuş.

Edinilen bilgilere göre bu kale 380-385 yılları arasında Bizans imparatoru I. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. Yan tarafta kapısı üstünde tuğladan örülmüş yazılar görülmektedir. Burada Epidosio ismi yazılıdır. Kale hakkında başka bir söylentiye göre ki bu Evliya Çelebi yazıtlarında öne sürülmektedir; Gümülcine kalesi, Gümülcin adında Çinli bir Yahudi tarafından yapılmıştır. Yahudi buraya gelmiş buranın havasını beğenmiş ve yaptığı kalenin çevresi yerleşim merkezi olunca da buraya Gülümcin'den "Gümülcine" ismi verilmiştir.

Kalenin kalıntıları günümüze kadar ulaşmıştır. Harap bir durumdadır. Yahudi havrası da harap bir halde ayakta durmaktadır. Buradan çıkarılan eserler ise Gümülcine Arkeoloji, Bizans ve Foklor Müzelerinde sergilenmektedir.

Gümülcine`de bulunan Türk mahalleleri

  • Harmanlık
  • Kırmahalle
  • Mastanlı
  • Yenimahalle
  • Yenicemahalle
  • Çayüstü
  • Serdarmahalle
  • Tabakhane Mahallesi (Tabağna)
  • Hamam Mahallesi
  • Kumara
  • Kozluköy Mahallesi
  • Poşpoş Mahallesi
  • Yarımçınar
  • Bağlar Mahallesi

Köyleri

Kardere (Drimi) Karacaoglan (Aratos) Büyük Müsellim (Mega Pisto)
Yukarı Aralıkburun (Ano Mitika) Yukarı Adadere (Ano Megali Ada) İricanhisar (Gratini)
Kalkanca (İfestos) Kafkasköy (Thriloriyo) Yabacıklı (Yamboli)
Hasköy (İtea - Hatisiyon) Kargılısarıca (Kalamokastro) Kalfa (Kalha)
Kozluköy (Karidya) Küçükköy (Kozmiyo) Aşağı Adadere (Kato Megali Ada)
Tuzcuköy (Kikidiyo) Büyük Sungurlu (Mega Kranovuniyo) Adadere (Megali Ada)
Kurtbeyli (Mesohori) Küçük Adaören (Mikri Ada) Küçük Sungurlu (Mikro Kranovuniyo)
Aralıkburun (Mitika) Yanıkköy (Nimfea) Dereköy (Pandrosso)
Murhan (Paradimi) Killik (Roditis) Sarancına (Sarakini)
Demircili (Siderades) Baraklı (Stilariyo) Semetli (Simvola)
Bulduklu (Tihiro) Çuhacılar (İfande) Yahyabeyli (Amaranta)
Seymen (Filakas) Ballahor (Vragia) Kalenderköy (Kalindirio)
Aşağı Sirkelli (Filira) Yukarı Sirkeli (Agra) Satıköy (Lambro)
Dundarlı (Drosia) Yeniköy (Skiada) Domruköy (Dokos)
Değirmendere (Darmeni) Payamlar (Plagia) Bulatkoy (Asomatos)
Haci Ören (Ano Virsini) Musacık (Mirtiski) Hemetli (Organi)
Koz Dere (Drania) Gerdeme (Kardamos) Keziren (Kimi)
Kuvanlık (Kovalo) Çalabı (Smigada) Eşekçili (Thamna)
Gebecili (Rizoma) Ayazma (Agiasma) Yuvacılı (Folea)
Sendelli (Dimi) Menetler (Skaloma) Basirliköy (Passos)
Kuzuren (Kato Virsini) Kozlukepir (Arriana) Sinirdere (Nevra)
Kurcali (Lykio) Kücük Müsellim (Mikro Pisto) Çepelli (Mishos)
Kayrak (Ardia)    
Sitemizde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için çerezler kullanılmaktadır. Hizmetlerimizi kullanarak çerez kullanımına izin vermiş olmaktasınız.