Tarihi Eserler
Ferhatpaşa Camisi:
Çatalca İlçesi’nin imarında önemli rolü olan Osmanlı sadrazamlarından Ferhat Paşa, 16. yüzyıl sonunda Mimar Sinan’a cami, sıbyan mektebi ve çeşmeden oluşan bir külliye inşa ettirmiştir. Cami kapısı ve çeşme üzerinde yer alan kitabelerde külliyenin inşa tarihi hicri 1006, miladi olarak da 1597–98 olarak görülmektedir. Balkan Savaşları sırasında büyük ölçüde tahrip olan yapı sonradan onarılmış, 1990’lardan sonra ise kalem işleri yenilenmiştir.
Klasik Osmanlı mimarisinin örneklerinden biri olan cami, kare planlı ve merkezi kubbelidir. İki sıralı pencere düzenine sahip olan yapının alt sıra pencereleri dikdörtgen söveli ve hafifletme kemerli; üst sıra pencereleri ise sivri kemerli ve alçı dışlıklıdır. Yapının girişi önünde iki revaklı bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Dış revak saçak ile örtülü olup, son dönemde camekân ile kapatılmıştır. Üç birimli olan iç revak ise, dört sütunun taşıdığı kemerli bir düzenlemeye sahip olup, kubbelerle örtülüdür. Yapının kesme taş minaresi kuzeybatı köşede yer almaktadır. Çokgen gövdeli olan minarenin şerefe altı mukarnıslı; külah altı ise firuze rengi çini bezemelidir.
Caminin inşa edildiği teras duvarının bir köşesinde kesme taş çeşme, diğerine önünde kapalı bir sundurma bulunan, tek kubbeli sıbyan mektebi inşa edilmiştir. Yapı, bazı araştırmacılara göre kütüphane olarak tanımlanmıştır. Cami ile sıbyan mektebi arasında kalan alanda ise çoğunlukla 18. – 19. yüzyıllarda tarihlenen, içlerinde Kırım hanları ve ailelerinin de medfun bulunduğu bir hazire mevcuttur.
Mescit Camisi:
Bu caminin kimin tarafından, hangi tarihte yapıldığı bilinmemektedir. Çünkü kitabesinin kaybolduğu ya da bulunmadığı düşünülmektedir. Dikdörtgen şeklinde planlanmıştır. Kısa minaresi vardır. "Ferhatpaşa Mahallesi Mescidi" olarak da adlandırılır. Kare planlı mescit, dört yöne eğimli ahşap çatılıdır. Son dönemde onarım gören caminin pencere oranları korunmuştur.
Alipasa Çeşmesi:
1962'de tamamen yol olmuş durumdayken fiziksel çalışmalarla toprak altından kurtarılmıştır ama işlevselliğini yitirmiş durumdadır. Alipaşa Camisi'nin karşısındadır.
Ferhatpaşa Çeşmesi:
Ferhatpaşa Camii’nin ihata duvarı üzerinde yer alan çeşme, klasik üsluptadır. Sivri kemerli düzenlemeye sahip cephe, dikdörtgen profilli çerçevelidir. Kemer içinde inşaat kitabesi yer almakta ve Hicri 1006 / milattan sonra 1597/98 tarihini vermektedir. Günümüzde halen akar vaziyette bulunan çeşmeyi Çatalca Halkı günümüzde de kullanmaktadır.
Hacı Mahmut Çeşmesi:
Şu anda suyu tükenmiş durumdadır. Güzel sülüs kitabesi vardır ve bunun da bir tamir kitabesinin olduğu düşünülmektedir. Hicri 1301 milattan sonra 1884 olarak tarihlenmektedir. Kitabesinin bir kısmı günümüze kadar özgün bir şekilde ulaşmıştır.
Ali Paşa Camisi:
Çatalcalı Ali Efendi veya Hadım Ali Paşa tarafından yaptırıldığı tahmin edileni Klasik Osmanlı Mimarisi örneklerinden olan yapı, kesme taş ve tuğla malzeme ile almaşık düzende inşa edilmiştir. Merkezi planlı, tek kubbeli cami, sekiz pencereli, kesme taştan dört duvar üzerine oturtulmuş, üç birimli bir son cemaat yerine sahiptir. Balkan Savaşları’nda büyük zarar gören Ali Paşa Camii, bir süre askeri hurda deposu olarak kullanılmıştır. Yakın bir tarihte restore edilen yapı, günümüzde hizmet vermektedir.
Çatalca Hamamı:
Padişah IV. Mehmed Han’ın (Avcı) şehzadeliğinde kendisi ve haremi için inşa edilmiştir. Altı küçük kubbesi ve altı adette halveti bulunan bu hamamda da Balkan Savaşlarından nasibini almıştır. Çatalca Hamamı, Balkan Harbi’nden sonra harap olmaya terkedilmişken, 1940 – 41 tarihleri arasında 64. Tümen kumandanı General İsmail Hakkı Tekçe tarafından tamir ettirilerek işlevselliği bugüne kadar sürecek duruma getirilmiştir.
Anastasios Surları:
Çatalca’nın ve bölgenin en önemli tarihi unsurlarından olan Anastasios Surlarları, Erken Bizans Dönemi eseri olup, Anastosios I zamanında (491 – 518) tamamlanmıştır. Karadeniz ile Marmara Denizi arasında kesintisiz olarak devam eden yaklaşık 55 km. uzunluğundaki surlar, Karadeniz’de; Çatalca İlçesi Karacaköy – Evcik İskelesi’nden başlayarak, Silivri İlçesi Altınorak Sitesi yanı başında Marmara Denizi’ne ulaşmaktadır. Balkanlar’dan gelen istilalara karşı korunmak amacıyla yapılmasının yanı sıra, diğer bir görevi de şehri besleyen su sistemini ve bu bağlamda su kemerlerini koruyarak lojistik güvenliği sağlamak olan surların 1940 yılına değin duvarlarının büyük bölümü ayakta durmasına karşın, bugün bu süreklilik görülememekte olup, ancak kuşbakışı izinden sur hattı anlaşılabilmektedir.
Söz konusu sur hattı Evcik İskelesi’nden başlayıp, Karacaköy, Gümüşpınar, Pınarca, Kurfallı, Fener, Alipaşa Mahallesi ve Silivri Altınorak Mevkii’nden geçen bir hat oluşturmaktadır. Bugün surların kalıntılarına Karacaköy Gümüşpınar sapağı, Yalıköy Hisartepe, İhsaniye Pınarca Mevkii ve Kurfallı Köyü’nde rastlanılmaktadır. Dervişkapı kısmında sur duvarı otoyol tarafından kesilmiş olup, bunun kuzey kemsinde yapılan çalışmada (Bedesten ve Kuşkaya Tepesi) tespit edilen mevcut sur duvarının en yüksek noktası olduğu anlaşılmıştır. Teknik ve malzeme olarak incelendiğinde; sur duvarlarının küfeki taşından kaplanarak içlerinin moloz dolgu olarak horasan harcı ile inşa edildiği görülmektedir. Ancak bazı bölümlerinde değişik teknik ve malzeme kullanımı, surların farklı dönemlerde onarım geçirdiğini işaret etmektedir.
Topuklu Çeşmesi
Suyu Bizanslılarca getirilen Topuklu Çeşmesi Sultan II. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Hafif sivri kemerli ve kilit taşı süslemeli eyvan biçiminde yığma taş malzeme ile inşa edilmiştir. Önünde bulunan havuzu ile beraber günümüze kadar özgün halini koruyan çeşmenin bulunduğu meydanda bir de tarihi bir çınar ağacı bulunmaktadır.
Çatalca Surları
Günümüze kalıntı halinde ulaşan surların üzerinde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Ancak yapılan incelemeler sonucu bu surların iki farklı devirde inşa edilmiş oldukları düşünülmektedir. Bizans Dönemi’ne ait olduğu tahmin edilen Orta Bizans Dönemi’ne; doğu surlarında kullanılmış olan tuğlasız örgü, harcı ve inşa tekniği ile Paleologueller devrine tarihlenmiştir. Yapının kalıntılarından dikdörtgen planlı olduğu ve köşelerinde dört adet köşe burcu yer aldığı anlaşılmaktadır. Bunların haricinde kenarların tam ortasında da birer adet burç olduğu bilinmektedir. Çatalca Surları’ndan alınan taşların şehir içinde yapılan bir çok evin inşasında kullanılması yapının tahribatına yol açmıştır.
Kaleiçi Camii
Daha öncesinde Çatalca’nın en büyük kilisesi Aya Yorgi ismiyle kullanılan yapı cumhuriyet Döneminde camiye çevrilmiştir. Minaresi 2 şerefeli olan yapının minaresinin bir kısmı 17 Ağustos 1999 depremi sonrası yıkılarak tek şerefeli hale getirilmiştir.
İnceğiz Mağaraları
Çatalca’nın en eski yerleşim birimi olarak göze çarpan İnceğiz Mağaraları 2500 yıl öncesine tarihlenmektedir. Barınma amaçlı yapılmış bu mağaralar daha sonra kilise olarak kullanılmıştır. Mağara odalarında bulunan haç işaretleri de bunun bir göstergesidir.
Mübadele Müzesi
Çatalca İlçesi’nin Kaleiçi Mahallesi’nde bulunan ve eski Rum Tavernası olarak tescillenen yapı, bir dönem Ziraat Bankası Şubesi olarak hizmet vermiştir. Avrupa 2010 Kültür Başkenti Ajansı, Lozan Mübadilleri Vakfı ve Çatalca Belediyesi iş birliğiyle müzeye dönüştürülen yapı, Ölçer Ailesi’nin tahsisi sonucu ‘Mübadele Müzesi’ olarak restore edildi.
Taş Köprü
Karasu Deresi üzerinde bulunan yapı moloz taş ile inşa edilmiştir. Kesme taş ile kaplanan köprü, beş kemerden oluşmaktadır. Yuvarlak formlu kemerlerin bazılarında rozet ve ay motifleri görülmektedir. 8 Eylül 2009 tarihinde yaşanan büyük sel felaketinde ilçe genelinde ve aynı dere üzerindeki çoğu köprü ağır hasar görürken veya yıkılırken, tarihi köprü hasarlı da olsa günümüzde halen kullanılmaktadır.
Jandarma Binası
Kaleiçi Mahallesi’nde yer alan ve bugün Jandarma Bölge Komutanlığı olarak kullanılan bina, enine gelişen bir plan göstermektedir. Yapı, üçgen alınlığı, girişin üzerinde yer alan saati ve yüksek kabartma süslemeleri ile dikkat çekmektedir. Cumhuriyet Dönemi’nde uzunca bir süre Hükümet Konağı olarak kullanılan yapının alt katı ise cezaevi olarak kıllanılmıştır.
Evcik Kilisesi
Anostosios Surlarının Karadeniz ile birleştiği noktada, denize hakim bir konumda bulunan yapı, 11. yüzyıla tarihlenmektedir. Günümüze kalıntı halinde ulaşabilen kilisenin yapısal özellikleri nedeniyle manastır olabileceği düşünülmektedir. Merkezi planlı ve kubbeli yapının tuğla kemerli bir kapı ile iki yanda birer penceresi mevcuttur.