İz Bırakanlar
İz bırakıp göçtüler...
Fahri Yücel
Edirne'ye verdiği hizmetlerle Edirne halkının gönlünde apayrı bir yer edinen Fahri Yücel, 2004 yılının Ağustos ayında görevi başındayken aramızdan ayrıldı. 4 yıllık görevi süresince tarihi ve kültürel değerlere verdiği önem ile Edirne turizminin gelişmesine büyük katkı sağlayan Yücel, bu başarılı çalışmalarından dolayı; "Mülkiyeliler Birliği 2001 Vefik Kıtapçıgıl Kamu Yönetimi Ödülü", "2002 Rotary Meslek Başarı Ödülü" ve "Güneydoğu Avrupa Gazeteciler Derneği (AGD) 2002 Yılın Adamı" ödüllerine layık görüldü.Fahri Yücel, 1958 yılında Devrek-Zonguldak'ta doğdu. İlk ve orta okulu Devrek'te tamamladı. 1975 yılında İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun oldu. 1980 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye bölümünü bitirdikten sonra sırasıyla şu görevlerde bulundu:
1981 yılında Antalya Maiyet Memurluğu (Kaymakam Adaylığı)
1983-1985 Bolu-Mudurnu Kaymakamlığı
1985-1987 Kastamonu-Devrekani Kaymakamlığı
1987-1989 Iğdır-Aralık Kaymakamlığı
1989-1993 Erzurum-Aşkale Kaymakamlığı
1993-1994 Adana-Yumurtalık Kaymakamlığı.
Askerlik görevini 1990 yılında Gölcük Donanma Komutanlığı'nda tamamladı. 1991–1992 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri'nde bulundu. 1994 yılında mülkiye müfettişliğine ve aynı yıl mülkiye başmüfettişliğine atandı.
2000 yılı Mart ayında İçişleri Bakanlığı Strateji Merkezi Başkanı olarak görevlendirildi. Sırasıyla Mülkiyeliler Birliği, Türk İdareciler Demeği, Türk idareciler Vakfı üyesi ve Türk İdari Araştırmalar Vakfı Kurucu Üyesi ve Genel Sekreteri görevlerinde bulundu. 10 Ağustos 2000'de Edirne Valiliği'ne atandı. 12 Ağustos 2004'de görevinin başındayken yaşama veda etti.
Edirne Valiliği'ne atandığında "Burada yapacak çok iş var" diye sevinen Vali Fahri Yücel, yaşamı boyunca durmadan, yorulmadan çalışmayı başarının temel koşulu kabul etmiş önemli şahsiyetti. Yaptığı işe hizmet aşkıyla bağlı olan Fahri Yücel, mesai dışında geç saatlere kadar makamında çalışması onun hizmet aşkının ve Edirne sevgisinin en büyük deliliydi.
Araştırmacı kişiliği, konulara bilimsel yaklaşımı, sorunlara hızlı ve etkili çözümler bulan kıvrak zekası, onun emek ve özveri dolu çabalarıyla birleşince Edirne kısa zamanda çok yol aldı. Arkasında kendi adıyla bütünleşen hizmetler bıraktı...
Bir şehir kurdular...
Osmanlı zamanının önemli bir şehri olan Edirne'nin büyümesine ve zenginleşmesine katkıda bulunmuş öz Edirneliler.Edirnenin kurucuları; Yani Edirnenin bir şehir haline gelmesine emek vermiş, 15. ve 16. yüzyılları arasında yaşamış bu kişiler, yaptırdıkları eserler ve yapıtlarlarla bugün isimlerini bazı mahalle ve eserlere vermişlerdir. Günümüz Edirne'sinin temellerinin bu kişiler tarafından atıldığını söylemek abartı olmayacaktır. Edirne'nin ilk kurucuları arasında geçen şahıslar ise şunlardır.
Yahşi Fakih
XV. asırda Edirne'de namına iki mahalle kurulmuş olan Yahşi Fakih ve ailesi de Edirne'nin kurucuları arasındadır. 1519 (H.925) yılı kayıtlarında "Mahalle-i Yahşi Fakih" Halil Paşa Hanı civarında ve "Mahalle-i Hamam-ı Yahşi Fakıh" ise kaleiçi semtinde görülmektedir. Ayrıca Yahşi Fakih vakfı odaları da vardı. Edirne'de mescit, zaviye, hamam yaptıran, iki yerde mahallesi bulunan Yahşi Fakih önemli kişilerindendi. Edirne Fatihi Sultan I. Murad'ın hürmet ve itibar ettiği bir sofu ailesi idi.Yazılı bir kaynağa göre "Murad Hüdavendigar Yahşi Fakih'ın babası, o da bir sofu olan Hacı Fakih'e Dimetoka'da bir köyü (sonradan adı Yahşi-Fakih köyü olmuştu) evladlık vakfı olarak vermiş, sonra Musa Çelebi de bunun için bir tekrar ihsan etmiş, takip eden bütün Padişahlar bu "Çiftlik ile tasarruf edilen" mülkü, evladlık vakfı olarak tanımışlardı.
Yahşi Fakih ile ilgili tesisler ve vakıflar; XVI. asır başlarındaki kayıtlara göre:
Kale içinde Yahşi Fakih mescidi, Kale içindeki hamam, Mescidin karşısında 24 göz oda, bu odalar karşısındaki ev, kiler, ahır, Kapan civarında iki ve Kazancılar ucunda iki dükkan, hamam civarında 10 küçük dükkan, hamam civarında kervansaray, buna bitişik dört dükkan, kasap dükkanından ibaretti.
Bu tesislerin hemen hepsini Yahşi Fakih'ın oğlu Mustafa Bey yaptırmış ve 1467 (H.862) yılında vakfiyesini düzenletmişti.
Gümlüoğlu
Gümlüoğlu veya Gümlü Bey, Düzmece Mustafa (Şehzade Mustafa) hadisesinde Rumeli beylerinden olarak bu harekete adı karışmış bir kimse idi ve Mihaloğlu Mehmet Bey'in Sultan II. Murad tarafına döndürdüğü Rumeli Beyleri arasında bulunuyordu. Oğulları Saltuk ve İskender Beyler tarafından Edirne'de Beylerbeyi İmareti yakınında bir mescit ve odalar yaptırılmış, burada Gümlü oğlu adına bir mahalle kurulmuş idi, Fatih Sultan Mehmed'in temliki ile yaşayan "Vakfı ebnâ-i veledi Gümlü" mevcuttu. II. Murad devrinden itibaren gelişmekte olan bu vakfa, sonradan II. Bayezid ve sonraki dönemlerde, bu aileden Paşa Yiğit ve Murad Bey gibi kimseler de yeni tesisler eklemiş ve muhtelif yerlerdeki vakıf köyleri ve arazilerinin hasılat gelirlerini, Eskihisar Zağra'da Gümlüoğlu köyündeki ve Kosova'daki zaviye ve mescitleri ile birlikte, Edirne'deki mescidine tahsis etmişlerdi.Gümlüoğlu mescidinin, Baba Timurtaş mahallesinde ve odalarının da Arpacı Hanı yanında bulunduğu bilinmektedir.
Şeyh Bedreddin
Edirne'de meşhur Samavna kadısı İsrail'in oğlu Şeyh Bedreddin Mahmud da bir zaviye kurmuş ve bu zaviyeye 1412(H.815) ve 1413(H.816) tarihlerinde vakıflar tahsis etmişti. Vakıfların yönetimi kendinden sonra oğluna ve daha sonra zaviyede şeyh olanlara ait olacaktı. Bu zaviyenin hangi semtte kurulduğu bilinememektedir.Sofu Bayezid
Amasya alimlerinden Niğdelizâde Sofi Bayezid Çelebi, Çelebi Sultan Mehmed'in öğretmeni, güvendiği ve müşaviri idi. Tarihi kaynaklarda, Çelebi Mehmed ile Timur arasında bir elçilik vazifesi de gördüğü yazmaktadır. 1519 yılı kayıtlarında Sofu Bayezid mahallesinin kurucusu, bu zat olsa gerektir. Çelebi Sultan Mehmet devrinde vefat eden bu kişye mal edilen ve Muradiye-Küçükpazar semtinde bulunan Sarı Camii adıyla bilinen cami, XVII. asır ortalarında bir yangında yanmış ve daha sonra Habbaz Elhac Yusuf tarafından yeniden yaptırılmıştır.Asırlarca bu mahalleye adını veren Sofî Bayezid Çelebi, öyle anlaşılıyor ki, ya Musa Çelebi devrinde Edirne'de bulunarak bu mahalleyi kurmuş veya Çelebi Sultan Mehmed'in ilk devirlerinde bir müddet daha Edirne'de yaşamıştır. Çelebi Sultan Mehmet'in, bu ilim adamının adına bu camii yaptırarak onun adını Edirne'de ebedileştirmiş olması da mümkündür.
Şahmelik Paşa (Sadi Bey oğlu, Gazi, Kör)
Fetret devrinin ve daha sonraki Çelebi Sultan Mehmed ve II. Murad devirlerinin önemli kişilerinden biri olan Şahmelik Paşa adına Edirne'de Mihal köprüsü başında, Kafeskapı civarında zarif bir cami ile bir mahalle mevcuttur. Musa Çelebi, babasının vefatından sonra, Amasya'ya geldiği vakit, Amasya tarihi kayıtlarına göre, Amasya Beylerinden Sadi Beyzade Şahmelik Bey ona lala olmuştu. 1410 (H.813)'da Rumeli'ye geçtiği vakit ise, aynı zamanda Çelebi Sultan Mehmed'in de itimadını kazanmış olan Şahmelik Beyi de beraber götürmüştü ki, bundan sonraki olaylarda onun da bir rol oynadığı görülmektedir.Musa Çelebi Edirne'de saltanatını ilan ettiği zaman, Şahmelik Paşa'yı kendine vezir olarak atadı. Ancak daha sonra Şahmelik Paşa Bizans'a kaçmış oradan da Çelebi Sultan Mehmed'in yanına gitmişti. Tarihi kaynaklar, Şahmelik Paşa'nın Bizans imparatoru ile Çelebi Mehmed arasında elçilik yaptığından da bahsetmektedir.
Çelebi Sultan Mehmed devri boyunca ve II. Murad'ın ilk zamanlarında önemli görevlerde bulundu ve günümüzde halen ayakta bulunan Şah Melek(Melik) Camii'ni yaptırdı.
Şahmelik Bey'in aynı semtte vaktiyle bir de medresesi olduğu, ünlü alimlerden Molla Husrev'in burada senelerce ders okuttuğu tarihi kaynaklarda geçmektedir
XVI. asır başlarında bu mahallenin adı Şahmelik medresesi mahallesi idi. Ve Ayrıca muhtelif yerlerde "Gazi Şahmelik vakfı odaları" mevcuttu. Bundan başka, Edirne'de, gerek kendisine gerek eşi Bezirci Hatun'a atfedilen mescitler de görüyoruz. Bezirci Hatun'un, Gazi Mihal taraflarında kendi adına bir de mahallesi vardı. 1464 (H.868) tarihinde düzenlenen vakıfnamesinde, Ada mevkiinde meyve bahçelerini, çayırlarını, ev ve mescidine vakfetmişti.
Şeyh Şucaaddin Karamani
II. Murad devrinde yaşamış, Şeyh Hâmid Kayseri'nin müridi olmuş Şeyh Şucaaddin Karamani, Tarihi kaynaklara göre, II. Murad devrinde Edirne'ye gelmiş, rivayete göre de Padişahı bir tehlikeden kurtardığı için, Sultan Murad tarafından kendisine Debbağhane semtinde bir zaviye ve mescit yaptırılmış, böylece bu semtte bir mahallenin kurucusu olmuştur.XVI. asır başlarında Edirne mahalleleri arasında bir de "Mahalle-i Zâviye-i Şeyh Şucâ" görüyoruz ki, bu mahalle bugün de yaşamaktadır. Sultan II. Murat kendi vakfından bu zaviye için ödenek ayırttırmış, sonraları XVI. yüzyılda Kanunî Sultan Süleyman da Edirne'ye geldiği dönemde, bu mescidi cami haline getirterek usulüne uygun vazifelilerini tayin ettirmişti. 1530 yıllarında Edirne'de mevcut zaviyeler arasında Şeyh Şucâ zaviyesi görülmektedir.
Diğer taraftan, II. Murad, onun namına bir de medrese yaptırmıştı ki, Enis-ül Müsâmirîn'de "Mütereddidin medresesi" olarak kaydedilen bu medreseyi diğer Edirne tarihçileri "Şeyh Şucâ medresesi" olarak isimlendirmektedirler, ölümü Edirne'de ve büyük olasılıkla Fatih devrinin başlarında olmuş olmalıdır. Abdurrahman Hibri , Enis'ül Müsamirin adlı eserinde Edirne'de yaşamış alimler arasında en başta onu yazmıştır. Sultan II. Murat'ın Şeyh Şücaattin adına yaptırdığı ve Selatin camileri arasında geçen Şeyh Şüca Camisinin sadece bugün minaresi bir bahçe içinde durmaktadır.
Veliyeddin bin îlyas Hüseyin (Kazasker)
Kale içinde bir mescit ve çeşme yaptıran ve bu suretle bir mahalleye asırlarca adını veren Mevlânâ Veliyeddin İlyas, II. Murad devrinde kazaskerlik yapmış bir kişidir.XVII. asırda da Mahalle-i Mevlânâ Veliyeddin olarak adını muhafaza eden bu mahalle, daha sonraları, Yakut Paşa mahallesiyle birlikte Metropolit mahallesi adını almıştır. Şimdi ise Mithat Paşa mahallesi olarak tanınmaktadır. Mescit ve çeşmeden eser kalmadığı gibi Edirne'de 1432 (H.835) tarihinde öldüğü bilinen bu alimin, gömülü olduğu yerde belli değildir. Şair Ahmet Paşa'nın babası idi.
Devletşah Hatun
1519 (H.925) kayıt defteri ve daha sonrakiler Edirne'de "Mahalle-i Devletşah" ve "Odahây-ı Devletşah" diye mahalle ve odalar gösterirler. Saraçhane civarında Tunca sahilinde bulunan bu mahallede, Devletşah mescidi denilen bir mescit bulunuyordu ki, 1877-78 harbinde mescit harabolmuş, mahalle, evvelâ, Papazoğlu, sonra da Bekçe mahallesi adını almıştır.Mahalle ve mescide adını veren Devletşah'ın, Çelebi Sultan Mehmed'in annesi idi. XV. Yüzyıl vakıf kayıtlarında "Devletşah mülkleri", "Devletşah vakfı odaları" gibi ifadelere geçmektedir.
Ayşe Hatun
Edirne'nin Ayşe Kadın denilen meşhur semti, bugün de, kurucusu olan Çelebi Sultan Mehmed'in kızı Ayşe Hatun'un adını taşımaktadır. 1519 (H.925) kayıtlarına göre, bu mahallenin adı "Mahalle-i Ayşe Hatun ve Kapıcı Sinan Bey" olarak görülmektedir. Mahalle iki ad taşımakta ve burada adı geçen Kapıcı Sinan Bey'in Ayşe Hatun'un eşi olması muhtemeldir. Daha sonra bu mahalle, kayıtlarda ve vakfiyelerde "Ayşe Hatun Camii Mahallesi" olarak geçmektedir.Baba Timurtaş Bey
XV. yüzyıl ortalarında yaşayan önemli kişilerden olan Baba Timurtaş Bey (Baba Demirtaş) adına bir mahalle mevcuttur. Daha önceleri ise Baba Timurtaş adına Edirne'de iki mahalle vardı. Bunlardan biri Üç Şerefeli cami civarında, Baba Timurtaş'ın mescidinin bulunduğu mahalle, diğeri de Gümlüoğlu mescidi odalarının bulunduğu bir han civarındaki mahalle idi.Baba Timurtaş, II. Murad devrinde yaşamış ve 1441 (H.845) 'de vefat etmiştir. Burada yaptırdığı mescidin mihrabı önünde gömülüydü. Bu mescitin 1914'de yıktırıldığı ve arsasının Üç Şerefeli Camii bahçesine katıldığı bilinmektedir.
Şarabdar (Şerbettar) Hamza Bey
H. 925 tahririnde, Edirne'de Kıyık semtinde, Karaca Ahmet mahallesinde bir zaviyesi bilinen Şarabdar Hamza Bey, XV. asırda yaşamış yöneticilerden ve Edirne kurucularındandır. II. Murat devrinde sarayda şerbettar (şarabdar) vazifesi görmüş, sonra Fatih devrinde vezir olmuş ve 1460 (H.864)'ta Sivas-Tokat Beylerbeyliğine atanmıştır.II. Murad Hamza Bey'e, Uzunköprü'de Aslı Han Meşeli, Akberdi, Balıklı, Yegân-Hızır köylerini mülk olarak vermişti. Edirne'deki Şarabdar Hamza Bey zaviyesini bir şeyh için Kıyık Mezarlığı yakınında inşa ettirmişti. Bu zaviye Abdurrahman Hibri'nin "Enis-ül Müsâmirîn" adlı eserinde Şarabdar zaviyesi olarak geçmektedir.
Fazlullah Paşa
XV. asırda Edirne'nin imarı ve şenlendirilmesi faaliyetinde, ilk Osmanlı fatihlerinin torunlarının da hizmeti geçmişti. Edirne'de, XVI. yüzyıl başlarında, biri Fazlullah Paşa mahallesi, diğeri, "Mahalle-i Darüssaade imaret-i Fazlullah Paşa" olarak iki mahallesi görülen Fazlullah Paşa da bu kuruculardan biridir.Çelebi Sultan Mehmet devrinde Gebze Kadılığı yapmış ve Aşık Paşazade'nin de belirttiği gibi, Kocaeli Fatihi Akçakoca'nın torunudur, babası Hacı İlyas Akçakoca'nın oğlu idi. Mevlâna Fazlullah Gebze'de kadı bulunduğu sırada, Çelebi Sultan Mehmed ile Bizans imparatoru arasında bazı müzakerelere memur elçi bulunmuştu. Sonra II. Murad onu 1436'da vezirliğe getirmiş, bir sene sonra azledilmekle beraber, 1438'de tekrar aynı makama tayin etmiştir.
Edirne'deki inşa ettirdiği Darüssiyâde imareti sadece Âşık Paşazâde tarihinde geçmektedir. 1877 Rus istilâsında yıkılarak bir arsa haline gelen Darüssiyâde imareti vakfının Tatarcık'ta üç köyü vardı.
Çavuş Bey
II. Murat devrinin vezirlerinden olduğu bilinen Çavuş Bey namına Horozlu yokuşunda bir mahalle vardı. Çavuş Bey Mahallesi olarak geçmektedir. Kubbeli ve bir minareli camii, 1443 (H.847)'de yapılmıştır. Osman Nuri Peremeci, Sanatlar mektebinin yakınında bulunan bu camiin harap ve kapalı olduğunu yazmıştır. 1948 yılında bu cami arsasının satışa çıkarıldığı kayıtlarda geçmektedir.Fahreddin-i Acemi
II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet devirlerinde 30 sene kadar fetva makamını işgal eden ve İran'dan geldiği için Acemî adıyla tanınan ünlü alim Fahreddin-İ Acemî adına Edirne'de "Mevlana Fahredddin Acemi Mahallesi diye bilinen mahalle bugün Hacı İlbey mahalesi içinde yer almaktadır.Fahreddin-i Acemî, Edirne'de bazı medreselerde müderrislik yaptıktan sonra 1430 (H.834) yılında Müftü olmuş ve Fatih devrinde de, ölümüne kadar, bu makamı işgal etmişti. Üç Şerefeli Cami'de Fazlullah Hurufî taraftarlarını halk huzurunda dava edip yakılmalarına fetva verdiği ve bu işte bizzat harekete geçtiği meşhurdur. Darülhadis Camii'nin mihrabı önünde gömülü olmakla beraber bugün mezarın yeri belli değildir. Horozlu ve diğer adı ile Şeceriye medresesini inşa ettiren de Fahreddin Acemî'dir.
Hazinedarbaşı Sınan Bey
Fatih devri yöneticilerinden olan Hazinedarbaşı Sinan Bey adına olan mahalle Muradiye semtinde idi. Günümüzde mahalleler birleştirildiği için Meydan mahallesi içinde yer almaktadır.Evliya Kasım Paşa
Tunca kenarında camii ve aynı yerde imareti bulunmuş olan Kasım Paşa, Fatih ve II. Bayezid devri yöneticilerinden olup, 1483 (H.888)'te İshak Paşa'nın yerine Vezir-i âzam olmuş ve 1485 (H.890)'te vefat etmişti. Edirne'de Evliya Kasım Paşa diye tanınmış, cami ve mahallesi de o şekilde "Evliya Kasım Paşa camii, Evliya Kasım Paşa mahallesi" adıyla anılmıştır. Kasım Paşa Camii şu anda harap halde Kirişhane civarında harap halde beklemektedir.Sitti Hatun
Edirne'nin XV. asır tarihinde birkaç tane Sitti Hatun'un eser ve vakıfları görülmektedir. Yâni, Edirne kurucuları arasında Edirne tarihinde, adı ve sanı hiç unutulmayacak Sitti Hatun, Fatih'in eşi ve Dulkadiroğlu Süleyman Bey'in kızı olan, kayıtlarında Sitti Şah Hatun ve Sitti Sultan isimleri ile de anılan Sitti Hatun'dur. Sitti Hatun, bilindiği gibi, Karaca Bevvab mahallesinde (bugünkü Sarıca Paşa Mahallesi), kendi sarayının bahçesinde Sultan Camii denilen bir cami yaptırmış, Edirne'de vefat ettiği zaman kendisi de buraya defnedilmiştir. Camiin üzerindeki kitabe II. Bayezid devrini göstermektedir. Bu camiin vakıfları da yine Bayezid devrinde yapılmış olduğu varsayılmaktadır.Hekim Lari-i Acemi
Fatih zamanında İran'dan gelerek padişahın hizmetine giren ve tıp âleminde çok yetenekli olan hekim Lârî, Edirne'de Lari Camii veya Lâleli Camii denilen cami'nin kurucusu olarak tanınmaktadır. Sultan tabibi görevi Bayezid devrinde de bir süre devam eden bu kişi hakkında; Fatih'e, Karamani Mehmed Paşa'nın teşviki ile yanlış ilâç yaptığı ve padişahın ölümüne sebep olduğu, bu yüzden 6 Safer 890 (22 Şubat 1485) Pazartesi günü öldürüldüğü tarihi kayıtlarda geçmektedir. Ancak, cami'nin kapısı üstündeki kitabede, Yakini adlı Kanunî Sultan Süleyman devri şairlerinden birinin yazdığı tarihin 1515 (H.920) olması Badi Ahmet Efendi ile diğer Edirne tarihçilerini kuşkuya düşürmüştür. Ancak, Edirne'de Hamit Bey, Edirne ve İstanbul'daki Sultan Bayezid vakfı mütevellisi idi ve Hekim Lârî'nin inşasına başlattığı cami tamamlanmadan önce ölmesi üzerine, sonradan camiyi tamamlatmış ve böylece kapısı üstündeki kitabeyede kendi adını yazdırmıştır.Dönemin Sanatçıları
O tarihi günlerde olaylar, yapıtlar, tarihe tanıklık etmiş ve geleceğe bir iz bırakmak isteyen kişiler tarafından bir fotoğraf gibi resmedilirdi.Edirne'de yaşamış ve o dönemleri resmetmiş ünlü ressamlar daha çok savaş, doğa gibi resimlerle dönemlerinden izler bırakmışlardır. Yağlıboya, karakalem, çini, pastel, peyzaj, suluboya gibi pek çok çalışma yapılmış olan eserlerin bazıları yok olsa da bazıları bugünkü resim müzelerinde koruma altına alınıp sergilenmektedirler.
Edirne ressamları arasında en önemli sima olarak Hasan Rıza ön plana çıkmaktadır. Edirne'nin güzelliklerinden feyz alan diğer ressamlar ise Mehmed Ali LAGA, Hasan Hayrettin ÇİZEL, Mahmut CUDA, Cihat BURAK, Rifat OSMAN ve A. Süheyl ÜNVER'dir.
Edirne yetiştirdiği büyük sanatçılardan biri de Heykeltıraş İlhan Koman' dır. İlhan Koman, kendine özgü tarzıyla sadece ülkemizde değil tüm dünyada da haklı bir üne kavuşmuş bir sanatçıdır.
Şiiri Büyüten Şehir
Hamd ana ki ol kerim-i halik Ol Kadir-i pür kemal-i razik İnsanı kelama kadir etti Her sözlerini çün cevher etdi Halk etdi cenab-ı Rabb-i'izzet İnsanda sühan,sühanda hikmetEdirne ilimizde yaşamış dönemlerinin bazı ünlü şairleri ve şiirleri ise şöyledir.
KEMALPAŞAZADE
Devrin Kadılarındandır,Yaş döküp kan ağlayup ol mahı cüst-ü cudayım
Hizmetim eksik değil geh oddayım geh sudayım
MOLLA VELİYÜDDİN
Devrin Kadılarındandır,Kati gönülden şikayetler kılur dil gamzene
Gör niçe divanedir kim uğrıya taş atdırır
Zülf-ü siyah olmasa yüzünde 'acep olmaz
Ol cennet-i firdevs dürür anda şeb olmaz
TÜTÜNSÜZ AHMET BEY
Dönemin ünlü Sancak Beylerindendir.Saçın miski ile anber karışmış
Lebb-i la'lünile sükker karışmış
Sanasın ergüvandır la'l-i nabı
Ten-i siminine ahmer karışmış
BAHŞİ
Kadılar Sınıfındandır.1635 yılında ölmüştür. İstanbul'da deniz kıyıısndaki meyhanelerin birinde içki içeken , Sultan Ahmet Han kayık ile o yerden geçtiği sırada içkinin de etkisiyle Bahşi,Bir Kadehimiz iç padişahım aşkına diye nara atıp yanıdakilerinde onunla aynı dili konuşunca taş gemisine konur.Bir süre sonra serbest bırakılır.Çekersin yar tenhaya mücerred seyre gelmezsin
Rakiba sen hele kuy-i nigara hayra gelmezsin
HÜSEYİN ÇELEBİ
Pervane zade demekle bilinirdi. Sipahi sınıfında olduğu için Hafız Paşa 1622 yılında Bağdat'ı kuşattığında berabergidip,dönüş sırasında Araplar elinde can vermiştir.Gülşen-i hüsn içre cana kametin serv ü nihal
Arızın verd-i mutarra gözlerin nergis misal
Hakden ref'et Hüseyni behdeni şahım meded
Hicr-i pabusunla gayet oldu zira paymal
REVANİ
Adı İlyas'dır.Yavuz Sultan Selim Trabzon'da şehzade iken onun meclisine girip kıymet kazandıktan sonra üzerinde değerli bir şey bulunup elinden alındı.Kendisi de Arabistan yolunu tuttuğunda,padişah, yağtığına pişman olup yoldan döndürmüş,od da bir gazel demişti.Malta budurNe 'acep gerdiş-i alem ne' azab devr-i felek
Bir dem içinde bile vardı otuz yıllık emek
ŞİFAYİ
Gülşeni tarikatındandır. Mühür yapan Derviş Baki olarak tanınır.Ah-ı 'ışkın vezir-i kardanıdır gönül
Mülk-i Rum'un Hakk bu kim sahib-kıranıdır gönül
Okların gözler o hun-rizin şikaf-ı sinede
Ey Şifayı kal'a ten didebanıdır gönül
VALİHİ EFENDİ
Edirne Selimiye Camisinde ilk vaaz ona nasip olmuştur.Şiirleri aşk ağırlıklıdır.Bir gün Va'iz kürsüsünde va'z ederken gönül bağı olan güzel ile bir rakibi konuşarak camiye girip tam kürsünün karşısına otururlar.Teklifsizce sohbete başlayınca"Gayr ile görsem seni, gayret helak eyler beni" deyişinde olduğu gibi, va'ız ın efendinin sabrı ve kararı tükenip sözlerini karışdırarak sonunda kendini tutamaz duruma gelir.Rakibin,karşı koyma gücü yetmeyip hemen kapıdan kaçar.Mariz-i 'ışkınam derman bana sen şaha kalmışdır.
Yetişin derd-i'ışkınla işim Allaha kalmışdır.
Güzel yazmak da bir sanattır
Hat, sözün veya fikir ve duyguların alfabe ve yazı vasıtaları ile resmedilmesidir. Hat sanatıyla uğraşanlara ise hattat denmektedir. Biz konumuz olan Edirne hattatlarını en geniş manası ile ele aldık. Doğumundan ölümüne kadar Edirne'li olanlardan başka, orada yetişip ayrılanları da, sonradan yerleşip kalanları da Edirneli saydık.Hat kelimesi sözlükte "ince, uzun doğru yol, birçok noktaların birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi, çizgiye benzeyen şeyler ve yazı" gibi anlamlara gelir. Hat sanatını 15. ve 17 yüzyıllarda icra eden bir çok Edirneli hattat bulunur.
Edirne'de Hat Sanatının Tarihçesi
Edirne'nin Osmanlı hakimiyetine girişinden yaklaşık yüzyıl önce, Bağdad'da Yakut'ül-Musta'sımi'nin yazdığı gerçek hüsn-i hat kaideleri, Anadolu'dan Rumeli'ye doğru çok uzun bir zamanda geldiğinden, Edirne'de, fethinden sonra geçen yarım asır için, yazının sadece okumak maksadiyle yazıldığına, daha sanat dalı haline gelmediğine fikir yürütülebilir.Tespit edilen en eski Edirneli hattat, Fatih devri şöhretlerinden Yahya es-Sofi'dir.. Yahya es-Sofî'nin yetişdirdiği öğrencilerinden olan Edirneli hattatlar: Oğlu Ali Yahya es-Sofî, Kadıasker Mecdeddin ve Yakup Paşa İshak'tır .
Bu dönemden sonra son dönemlere kadar tespit edilebilen hattatların sayısı aslen Edirneli olanlar için 24'ü, sonradan yerleşenler için 30'u bulmuştur.
"Kıbletü'l-küttâb" diye anılan meşhur hattat Şeyh Hamdullah'la beraber, yazının kazandığı güzellik ve ahengin Edirne'deki tesirleri bilinememektedir. Ancak, II. Sultan Bayezid'in bu beldede yaptırdığı caminin kapısındaki 1488 tarihli kitabenin Zenbilli Ali Efendi tertibi ve Şeyh Hamdullah hattı olduğuna dair bir kayıt mevcuttur.
Hafız Osman Sonrası Edirne'de Hat Sanatı
Esasen, hat tarihi kaynaklarında, Hafız Osman zamanına kadar olan kısım, Edirne için umumiyetle karanlık geçmektedir. 1589 tarihli Kur'an-ı Kerim'i, bize, bu devrin şöhretlerinden birini tanıtıyor: Mustafa Süleyman el-Edirnevî .İstanbul'un üstad hattatları, bazen bir vazife ile taşraya giderler ve bulundukları süre zarfında, yazı sanatı yönünden o beldeyi zenginleştirirlerdi. Edirne bu bakımdan bahtiyardır : Şeyh'den sonra gelen ikinci yazı dâhimiz Hafız Osman, hayatının bir kısmını burada geçirerek, hayli talebe yetiştirmiştir. Muhtemeldir ki, hemen her sene yazlık payitaht olan Edirne'de, Sarayın yazı hocalığını yapmıştır.
Şeyh Hamdullah'tan Hafız Osman'a kadar geçen sürede yaşayan ünlü hattatlar
Şeyh Hamdullah. Doğumu: 1429 - Vefatı: 1519.Şükrullah Halife (XV.-XVI. asır).
Pîr Mehmet Şükrullah (Vefatı:1580).
Hasan-i Üsküdarî(Vefatı:1614).
Halid-i Erzurumî(Vefatı:1631).
Derviş Ali (Vefatı:1673)
Suyolcu-zâde Mustafa Eyyubî. Doğumu: 1619 - Vefatı: 1668
Hafız Osman Doğumu:1642 - Vefatı: 1698.
Hafız Osman'ın Edirne'de talebe yetiştiren çırakları:
Yedikule'li Seyyid Abdullah: Hafız Osman'ın en güzide çıraklarından olan bu kişinin, İstanbul'da yazı öğrenip, Edirne'ye gelerek Sarayda meşk hocalığı yaptığı kaynaklarda geçmektedir. Bir Hafız Osman silsilesi de, yine Yedikule'li yolu ile birkaç nesil sonra İstanbul'dan Edirne'ye gelmiştir:
Tusuf-i Rumî: Aslen Edirneli olduğu bilinmiyorsa da, Edirne'de idam edilen Küfrî Ahmed'in azadlısı oluşuna bakılırsa alâkası vardır. Sülüs ve neshi yazı biçimlerini Hafız Osman'dan yazmış, 1709 de vefat etmiştir. Usta bir kemankeştir.
Kevkeb Mehmed Efendi: Anadolu'dan İstanbul'a gelerek Hafız Osman'dan yazmış ve sonra Edirne'ye yerleşip ilerdeki nesillere hocalık edecek talebeyi yetiştirmiştir. Yazıları üstadı kadar işvelidir.. 1717'de vefat etmiştir.
Darp zâde Mustafa: Aslen Edirneli olup Hafız Osman'ın Edirne'de bulunduğu esnada kendisinden öğrenmiştir. Hattâ, bazen acele yazılması gereken eden celî yazıları, Hafız Osman ona yazdırtıp sonra düzeltir ve kendi imzasını atarmış. 1733'de vefat etmiştir.
Abdullah İbrahim Rodosî zade: Hafız Osman'dan Edirne'de yazı öğrenen Edirnelilerdendir. Silsile teşkil edecek talebesi yoktur. Esasen sonradan İstanbul'a gelerek kadılık vazifesinde bulunmuş ve 17O5'de vefat etmiştir.
Yukarıda bahsedilen bu hattatlar, sülüs ve nesih yazılarında ihtisas sahibidirler.
Onlardan yazı öğrenip yeni nesillere öğreten Edirneli hattatlardan mühim olanları ise şöye sıralanır:
Mustafa el Hafız(Çelebi İmam): 1650 de Edirne'de doğmuş ve Yusuf Rumî'den hat sanatını öğrenmiştir. 5o'ye yakın >Kuran-ı Kerim yazdığı kaydedilmiş ancak çok azı bulunabilmiştir. Tespit edilebilen beş öğrencisinden en önemlisi Haffaf zadedir. 1719 yılında vefat etmiştir.
Hüseyin Ahmed (Haffaf zade): 1648'de Edirne'de doğup, Çelebi îmam'dan yazı öğrenmiş ve 25 yaşında icazet almıştır. Aynı zamanda bir musiki üstadı olan Haffaf zâde'nin pek çok talebesi vardır, bunlardan 23'ü bilimekte ve en mühimleri Yesari zade İsmail ile Şeyh zade İbrahim Efendilerdir. Vefatı 1741 yılındadır.
İsmail Ahmed (Tesarî zade): 1708'de Edirne'de doğmuş ve Haffâfzâde'den yazı öğrenip (1139/1726) de icazet almıştır. Çok eser ve talebe bırakanlardandır.
İbrahim bin Mehmed (Şeyh zade): 1699'da doğmuştur. 1747 Haffâfzâde'den yazıp 1714 de izin almıştır. Çok talebe yetiştirenlerdendir. "Çok san'ata hizmet ettim, hattatlık gibi güç sanat görmedim." Sözü ona aittir.
Ahmed Dede (Şuglî): 1659 yılında doğmuştur. Bir hastalık sonunda elinin ve ayağının birini kullanamaz olmuş iken yazıya başlamış ve 1679 de Kevkep Mehmed Efendiden icazet almıştır. "Edirne Hattatları" arasında önemli yeri olan Şugli'nin sekiz talebesi bilinmektedir. Aynı zaman da Bektaşi şairlerindendir.
Seyyid Mehmed Ali: Doğumu:1677 - Vefatı:1759 "Balaban Paşa İmamı" ismiyle de meşhur olan zât Şuglî Ahmed Dede'den yazarak yirmi yaşında mezun olmuştur.
Mustafa Ali 1698'de doğmuştur. Şuglî Ahmet dedenin talebesidir. Manisa'da kadılık vazifesinde bulunurken vefat etmiştir. "Subhi" mahlasıyla (Lakabıyla) şiirleri de vardır.
Ahmed (Berber-zâde) 1711'de doğmuş ve 1780'de vefat etmiştir. "Balaban Paşa imamı" Mehmed Efendinin talebesi olup, devrinin meşhur hattatlarındandır.
Mehmet İbrahim: Yukarıda bahsedilen İmam zâdenin öğrencilerinden olan bu ikinci İmam zâde, "Muradiye Camii îmamı" namıyla da maruftur. Çok hattat yetiştiren üstatlardandır.
Geçmişi Bugüne Taşıyanlar
Edirne gibi tarihi çok eskilere dayanan, içinde zengin bir kültür barındıran bu şehir, içerdiği değerleriyle, bir çok tarihçi ve araştırmacıyı da cezbetmiştir.Günümüze kadar bu alanda hizmet etmiş ve çok önemli değerler ortaya koymuş tarihçiler ve araştırmacılar, bıraktıkları eserleriyle bu şehrin unutulmuş değerlerini tekrar yeryüzüne çıkarmışlardır. Edirne tarihçileri Abdurrahman HIBRİ, Ahmet BADİ, Rifat OSMAN, Osman Nuri PEREMECİ, A.Süheyl ÜNVER, Oral ONUR.